Yazar "Ünsalan, Nasibe" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın Alkol bağımlılarında grup etkileşimi ile sosyodemografik-klinik özellikler arasındaki ilişkilerin araştırılması(İdealonline, 2003) Kalyoncu, Ö. Ayhan; Mırsal, Hasan; Pektaş, Özkan; Ünsalan, Nasibe; Beyazyürek, MansurAmaç: Alkol bağımlılığı tedavisinde "sorunun kabul edilmesi ve tedavi motivasyonu" için grup etkileşimi oldukça önemlidir. 6rup etkileşimini sağlayan faktörler değişik sosyodemografık ve klinik özelliklerden de etkileniyor olabilir. Bu çalışmada grup etkileşimi ile sosyodemografik-klinik özellikler arasındaki ilişki araştırılmıştır. Yöntem: Çalışmaya USM IV ölçütlerine göre alkol bağımlılığı tanısı ile yatarak tedavi gören 280 hasta alınmıştır. Hastaların ayrıntılı sosyodemogarfik ve klinik özellikleri saptanmış ve hastalar grup içinde "aktif katılım, pasif katılım, kendini ifade, empati, içgörü, uyum, direnç, destek verme, grup bilinci, şimdi Ve burada" alt başlıklarını içeren yarı yapılandırılmış bir form ile (grup değerlendirme ölçeği) değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya 26 kadın (%9.3), 254 erkek (%90.7) olmak üzere 280 hasta alınmıştır. Hastaların yaş ortalaması 41.0pm9.0 yıl, alkol içmeye başlama yaşı 19.4pm5.0; hastanede yatış süresi 13.7pm7.0gün olarak bulunmuştur. Cinsiyet, eğitim durumu, medeni durum, çalışma durumu, ikamet ettiği yer, ikamet etme durumu, ailede alkol bağımlılığı varlığı, ailede psikiyatrik başka bir hastalık varlığı, alkol kullanımı ve klinik özellikler ile grup değerlendirme ölçeği alt özellikleri arasında yapılan karşılaştırmaya göre durumu açısından "kendini ifade etme" özelliğinde anlamlı istatistiksel farklılık bulunmuştur (F=4.4, p<0.05). Vas, alkole başlama yaşı, hastanede yatış süresi ile grup değerlendirme ölçeği alt özellikleri arasındaki değerlendirmede ise, hastanede yatış süresi ile empati ve içgörü arasında istatistiksel olarak pozitif anlamlı ilişki saptanmıştır(r=0.1, p<0.05: r=0.1, p<0.01). Tartışma: Yapılandırılmış, eğitime ağırlık veren alkol tedavi programı içinde sosyodemografık ve klinik özellikler genel olarak "grup etkileşimi sürecini" olumsuz olarak etkilememektedir.Yayın Alkole bağlı oluşan Korsakoff Sendromlu iki olguda donepezil'in etkinliği(2008) Beyazyürek, Mansur; Mırsal, Hasan; Pektaş, Özkan; Kalyoncu, Ömer Ayhan; Ünsalan, Nasibe; Genç, Yasin; Binbay, ZerrinAlkole bağlı oluşan "Korsakoff Sendromlu" iki olguda donepezil'in etkinliği Klasik olarak Wernicke Ensefalopatisi (WE) ve Korsakoff Sendromu (KS) olarak bilinen klinik tablolar DSM-IV tanı ölçütlerine göre "Alkolün Yol Açtığı Kalıcı Amnestik Bozukluk" olarak adlandırılmakta olup kronik alkol kullanımının neden olduğu beslenme yetersizliğine bağlı tiamin eksikliği sonucu gelişen önemli klinik durumlardır. KS tedavisinde kullanılan yaklaşımlardan birisi de kolinerjik aktiviteyi artırmaya yönelik ilaçlardır. Donepezil merkezi ve periferik asetilkolinesterazın geri dönüşlü inhibitörüdür ve kolinerjik sinapslarda asetilkolin konsantrasyonunu artırarak amnezi belirtilerini iyileştirebilmektedir. Bu yazıda DSM-IV tanı ölçütlerine göre Alkolün Yol Açtığı Kalıcı Amnestik Bozukluk ve Tekrarlayıcı Depresif Bozukluk tanıları konan ve donepezil ekleme tedavisi ile bilişsel yetilerinde iyileşme gözlenen iki olgu sunulmuştur. Olgular Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ), Standardize Mini Mental Test (SMMT) sonuçları ve klinik gözlem ile izlenmiştir. Her iki olguda da antidepresan tedaviye donepezil eklenmiş, depresif belirtilerdeki iyileşmenin yanında bilişsel işlevlerde de belirgin düzenleme gözlenmiştir. Birinci olguda SMMT değerleri 18'den 26'a, ikinci olguda ise SMMT değerleri 16'dan 28'e yükselmiştir. Donepezil'in alkolün yol açtığı kalıcı amnestik bozuklukta etkinliğinin anlaşılması için ileriye dönük çift kör plasebo kontrollü çalışmaların yapılması gerekmektedir.Yayın Erişkinde ikincil enürezis nokturna: Bir olgu sunumu(2006) Ünsalan, Nasibe; Tufan, Ali Evren; Özten, Eylem; Kuruoğlu, Öztep Sinem; Yaluğ, İremNokturnal enürezis (yatağı ıslatma) hem çocukları, hem de yetişkinleri etkileyen ve sık görülen kalıtımsal tıbbi bir durumdur. Yetişkinlerde nokturnal enürezisin yaygınlığını ortaya koyan az sayıda çalışma vardır. Yetişkinlerdeki yüksek orana karşın, nokturnal enürezisin bu populasyondaki tedavisinin etkinliğini gösteren çalışma sayısı azdır. Bu yazıda nişanlandıktan sonra ikincil enürezis nokturna gelişen ve bilişsel davranışçı yaklaşım ile “imipramin” tedavisine olumlu yanıt veren bir olgu sunmaktayız.Yayın Olanzapinin şıçanlada alkol yoksunluk sendromu üzerine etkisi(T.C. Maltepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2006) Ünsalan, Nasibe; Sağlam, EsraAlkol ve madde bağımlılığının nörobiyolojisine genel olarak bakıldığında, dopaminerjik sistemin ana nörotransmitter sistem olduğu görülmektedir. Serotonerjik sistem, GABAerjik sistem, glutamaterjik sistem ve nitrerjik sistem gibi santral sinir sistemi (SSS)’nin diğer nörotransmitter sistemleri de hem bağımsız olarak hem de dopaminerjik sistemle aralarındaki etkileşimler doğrultusunda madde bağımlılığının oluşmasında önemli roller üstlenmektedirler (Uzbay, Yüksel 2003). Madde bağımlılığı ile ilgili yapılan farmakolojik çalışmalarda çeşitli maddelerle oluşan yoksunluk ve madde kullanma davranışları arasında ortak hücresel ve moleküler mekanizmaların söz konusu olduğu görülmüştür. Mezokortikolimbik dopaminerjik yolak ve onun innerve ettiği nükleus akkumbens bağımlılık yapıcı maddelerin keyif verici etkisini arttıran ortak nöronal devrelerdir. Kokain, alkol, opioid ve amfetamin gibi maddelerin pozitif pekiştirici etki meydana getirmelerinde nukleus akkumbens ve mezolimbik sistemde dopaminerjik uyarıyı artırmaları rol oynamaktadır (Koob 1992a). Bu maddelerin nukleus akkumbens ve mezolimbik dopaminerjik sistemde dopamin salıverilmesini arttırdıkları hayvan deneylerinde mikrodiyaliz yöntemi ile de gösterilmiştir (Zocchi ve ark. 2003). Nükleus akkumbensin tahrip edilmesi veya D1 ve D2 reseptör antagonistlerinin verilmesi kokain, amfetamin ve alkolün pozitif pekiştirici etkilerini ortadan kaldırmaktadır (Hardman, Limbird 2000). Ventral tegmental alan (VTA) ve substantia nigrada bulunan dopaminerjik hücrelerdeki aktivasyon deney hayvanlarında lokomotor stimülasyona neden olmaktadır (Schatzberk ve ark. 2000). Kokain, dopamin taşıyıcısına bağlanmakta ve sinir ucuna dopamin alımını etkili bir biçimde bloke ederek sinaptik aralıkta dopaminerjik etkinliği artırmaktadır (Venton ve ark. 2006). Dopamin taşıyıcı geninin çıkarıldığı (knock out) fareler kokain ve diğer stimulanların farmakolojik etkilerine duyarsızlaşmaktadırlar (Balter 1996). Nükleus akkumbens ve VTA’daki dopaminerjik nöronlarında lezyon oluşturulmuş sıçanlar self-stimülasyonu (kendini uyarma) öğrenememektedirler (Roberts ve ark. 1980). Yapılan çalışmalarda, nükleus akkumbenste ekstrasellüler dopamin konsantrasyonun, intraperitoneal veya intravenöz olarak uygulanan kokain ve amfetaminle birlikte arttığı saptanmıştır. (Weiss ve ark. 1992; DiChiara, Imperato 1988). Kokain bağımlılığında. D1 ve D2 dopamin reseptörlerinin mezolimbik dopaminerjik sistemdeki aktivasyonunun nüksü (relaps) tetiklediği gösterilmiştir (Self ve ark. 1996; Koob 1992a). Nöroanatomik yönden bakıldığında nükleus akkumbensteki dopamin nöronlarının pozitif pekiştiriciye aracılık ettiği, amigdalanın da madde bağımlılığında ve ödüllendirme de önemli bir rol oynadığı söylenebilir (Bechara ve ark. 1995; Koob 1992b). Dopamin reseptör blokerleri ile tedavi, alkol bağımlılığı olan hastalarda alkole olan yoksunluğu azaltabilmekte ve hastaların alkol bağımlılığı ile baş etmesini kolaylaştırabilmektedir. Deney hayvanları ile yapılan çalışmalarda dopamin antagonistlerinin kokain kullanımını azalttığı gözlenmiştir (Kuhar ve ark. 1991; Richardson ve ark. 1994; Bourland, French 1995). Olanzapin ile rodentlerde yapılan çalışmalarda olanzapininin de kokain kullanımını azalttığı bulunmuştur (Meil, Schechter 1997; Rasmussen ve ark. 2000). Çeşitli atipik antipsikotik ajanların madde bağımlıları üzerine olan etkileri incelendiğinde, değişik çalışmalarda farklı etkileri olduğu gözlemlenmiştir. Klozapinin madde kötüye kullanımını ve yoksunluk sendromunun şiddetini azalttığı bulunmuştur (Buckey ve ark. 1994; Tsuang ve ark. 1999, Zimmet ve ark. 2000, Drake ve ark. 2000). Risperidonla yapılan bir çalışmada ise, rodentlerin alkole yönelişlerinin risperidon tedavisi ile azaldığı gözlemlenmiştir (Panocka ve ark. 1993a). Yapılan başka bir çalışmada ise, madde yoksunluğunun ve madde kötüye kullanımının olanzapin tedavisi ile azaldığı saptanmıştır (Conley ve ark. 1998). Bütün bu bilimsel verilerden hareketle, alkole bağımlı yapılmış sıçanlarda yoksunluk sendromuna ait belirtilerin, atipik bir antipsikotik olan olanzapin kullanımı ile azalması beklenebilir. Bu tez çalışması ile olanzapinin alkol yoksunluk sendromunun belirgin ve önemli semptomları olan lokomotor hiperaktivite, ıslak köpek silkinmesi (wet dog shakes), tremor, ajitasyon, stereotipik davranışlar ve odiyojenik epileptik nöbetler (Uzbay, Kayaalp 1995; Uzbay ve ark. 1997) üzerine etkileri geniş bir doz aralığında incelenerek ilacın hem yoksunluk sendromununu tedavi veya kontrol etme kapasitesi, hem de etki düzeneği ile alkol bağımlılığı ile etkileşip etkileşmediği konularına açıklık getirilmeye çalışılmıştır.