Yazar "Yener, Neşe" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın Erken üreme çağında adneksial kitlelerin nadir sebepleri(Maltepe Üniversitesi, 2012) İlter, Erdin; Yener, Neşe; Çelik, Aygen; Gündüz, Tonguç; Yücel, Erdal; Haliloğlu, Berna; Midi, Ahmet; Özekici, ÜmitÜreme çağında tespit edilen ovaryan tümörler akıl karıştırıcıdır. Bu yazıda üç ayrı tanılı vaka sunuyoruz; Overin immature teratomu (IT), overin primer peritoneal seröz papiler karsinomu (PSPC) ve metastatik ovaryan diffuz büyük B-hücreli Lenfoması. Overe ait IT sıklıkla solid, artmış alfafetoprotein değerleriyle birlikte görünen nadir bir tümördür. PSPC, normal büyüklükte overler, yaygın peritoneal karsinomatosis ve belirgin artmış CA12-5 değerleriyle birlikte olan hastalarda tanıda düşünülmesi gerekir. Lenfoma, CT'de çok sayıda büyümüş nodların füzyonu veya tek oldukça genislemiş lenf nodlarını içeren solid kitleler olarak karşımıza çıkar. Lenfomalar en hızlı doubling zamanına sahip olduğundan radyolojik inceleme birkaç günde ilerleme gösterebilir ki bu bir ipucu olabilir. Özellikle nodal kitleler ile birlikte ovaryan kistler ovaryan metastazı olan lenfomayı düşündürür.Yayın Fibroadenom içine yerleşmiş duktal karsinoma insitu: Olgu sunumu(2012) Manukyan, Manuk Norayık; Yener, Neşe; Midi, Ahmet; Çelik, Levent; Kebudi, Abut; Deveci, UğurFibroadenom sitolojik atipi olmaksızın düşük sellülarite gösteren fibröz stromadan oluşan tümörlere verilen isimdir. Duktal karsinoma in situ ise meme duktusuna sınırlı malign epitelyal hüre proliferasyonu ile karakterize, patolojik ve biyolojik davranış özellikleri ile heterojen bir lezyon grubudur.Sağ meme saat 12 hizasında ele gelen kitle şikayeti ile başvuran 21 yaşında bayan hastada çekilen ultrasonografide 27*16 mm boyutunda düzgün sınırlı fibroadenom görüntüsü ile uyumlu kitle hastanın isteği ile çıkarıldı. Patolojik inceleme sonrası fibroadenom içine yerleşmiş duktal karsinoma in situ saptandı. Hastanın ameliyat sonrası çekilen MR görüntülemesinde bilateral multiple en büyüğü 15mm fibroadenomlar saptandı. Bazı araştırmacılar fibroadenomların tamamının çıkarılmasını savunmaktadırlar. Bazıları ise kesin tanının biopsi ile konulup, genç yaşlarda görülmesi nedeni ile bu yaşlardaki kadınlarda meme kanseri insidansının az olduğu düşünülerek fibroadenomların dönemler halinde izlenebileceğini savunurlar. Daha önce fibroadenom içi duktal karsinoma in situ bildirilmiş olmakla beraber tedavi yaklaşımı tartışmalıdır. Lokal eksizyon ve radyoterapi, mastektomi ve hormonoterapiye kıyasla duktal karsinoma in situ tedavisinde en popüler yaklaşım olmakla beraber bu vakada lezyonun tümü ile fibroadenom içi sınırlı olması ve hastanın genç yaşı sebebi ile radyoterapi sonrası uzun dönemde oluşabilecek komplikasyonlar dikkate alınmalıdır. Hastada var olan diğer fibroadenomlara nasıl yaklaşılması gerektiği ise başka bir tartışma konusudur.Yayın Gebelikte mide kanseri: olgu sunumu(Maltepe Üniversitesi, 2014) Akgün, Feride Sinem; Kaya, Fatih Öner; Sezgin, Gülbüz; Deveci, Uğur; Yener, Neşe; İlter, Erdin; Manukyan, Manuk Norayık; Türken, Orhan; Deveci, UğurGebelik sırasında mide kanseri oldukça nadir görülmektedir. Gebeliğe bağlı bulantı, kusma ve abdominal ağrı gibi gastrointestinal semptomlar hastalığın tanısını güçleştir¬mektedir. Tanı konduğunda ise hasta ileri evre tümör olarak karşımıza çıkmaktadır ve prognozu olumsuz yönde etkilemektedir. Mide kanserinde erken tanı ve tedavi sağ kalım oranını artırmaktadır. Gebelik sırasında tanı ve tedavisi oldukça güç olan mide kanserinin tedavisinde kadın doğum, genel cerrahi ve medikal onkoloji kliniklerinin ortak çalışmasıyla başarılı sonuçlar alınabilir. Bu çalışmada gebeliğinde hiçbir gastrointestinal şikayeti olmadığı halde ileri evre mide kanseri tespit edilen 39 yaşında bayan hasta sunulmuştur. Hastanın özgeçmişinde 5 yıl önce meme kanseri nedeniyle tedavi gördüğü öğrenildi. Postoperatif dönemde yapılan tetkik ve tedaviler sonrasında tedaviye tam yanıt alındı.Yayın İnvazif lobüler meme karsinomu olgusunda geçirilmiş polio hastalığı nedeniyle gelişmiş aksesuar pektoral kas invazyonu(Maltepe Üniversitesi, 2014) Gül, Burcu; Çubuk, Rahmi; Yener, Neşe; Midi, Ahmet; Atasoy, Mehmet; Sezgin, Gülbüz; Kebudi, Abut; Çelik, Leventİnvazif lobüler karsinom, invazif meme kanserlerinin % 12'sini oluşturmakta olup memenin ikinci sıklıkta görülen malignitesidir. Tümör diffüz infiltran karakterde olduğundan, klinik ve radyolojik olarak tanısı güçtür. Bu yazıda, kliniğimizde invazif lobüler karsinom tanısı alan bir olgu sunulmuş; polio hastalığı nedeniyle gelişmiş aksesuar pektoral kasa tümöral invazyon ve tümörün preoperatif radyolojik bulguları tartışılmıştır.Yayın Primary omental pregnancy: case report(2011) Haliloglu, Berna; Çelik, Aygen; Ilter, Erdin; Küçükaşçı, Meryem; Yener, Neşe; Manukyan, Manuk Norayık; Bozkurt, Serpil; Özekici, ÜmitPrimary omental pregnancy is an extremely rare type of ectopic pregnancy. It can be primary or secondary to a tubal pregnancy that aborts out of the fimbria and reimplants in the peritoneal cavity. We present a case in which a 27-year-old woman admitted to emergency department with severe abdominal pain. There was no gestational sac in the endometrium, however, marked free fluid and normal ovaries were demonstrated in transvaginal ultrasound. She was diagnosed as ruptured ectopic pregnancy and laparotomy was carried out. In exploration, bilateral tubes and ovaries were intact. An omental pregnancy was detected and partial omentectomy was performed. Histopathologic evidence of neovascularization confirmed the diagnosis of "primary omental pregnancy". The primary omental pregnancy should be considered in the cases with diffuse hemorrhage and normal appearance of bilateral tubes and ovaries in exploration. Copyright © 2011 by Türkiye Klinikleri.Yayın Primer mediastinal ektopik guatr(Maltepe Üniversitesi, 2010) Uraz, Mahmure; Midi, Ahmet; Çubuk, Rahmi; Yener, Neşe; Örki, Alpay; Saygı, Attila; Arman, BülentPrimer ektopik mediastinel guatr nadir görülen bir antite olup, guatr'lı olgularda <% 1 sıklıkla rastlanmaktadır. Ektopik tiroid dokusu embriolojik gelişimde primitif önbarsaktan paratrakeal pozisyonuna tiroid glandının anormal göçü ile oluşmaktadır. Burada 54 yaşında mediastinel ektopik guatr'lı erkek hasta sunulacaktır. Göğüs ağrısı, öksürük ve eksersizle dispnesi olan olgunun hikâyesinde hipertansiyon ve aort genişlemesi bulunmaktadır. Fizik muayenesinde tiroid nonpalpable olup serum tiroid testleri ve nükleer araştırma normal bulunmuştur. Torasik Bilgisayarlı tomografik incelemede Azigos-Kaval bileşkede 45x42 mm ölçülerinde düzgün sınırlı yuvarlak kitle saptanmıştır. Fiberoptik bronkoskopik incelemede endobronşial lezyon saptanmamıştır. Tanı için standart servikal medistinoskopi yapılmıştır. Kitleden insizyonel biyopsi alınmış patolojik tanısı benign tiroid dokusu olarak rapor edilmiştir. Vena kava süperiora bası yapması nedeniyle sağ lateral torakotomi ile kitlenin total eksizyonu yapılmıştır. Postoperatif dönemde herhangi bir komplikasyon gelişmemiştir. Patolojiye gönderilen dokunun tanısı normal tiroid dokusu olarak rapor edilmiştir. Mevcut semptomları hafifletmek ve malign transformasyon ihtimalini ortadan kaldırmak için kitle total eksize edilmiştir.Yayın Submukozal lipoma bağlı kolo-Kolonik intususepsiyon: Olgu sunumu(2010) Kebudi, Abut; Yener, Neşe; Çubuk, Rahmi; Midi, Ahmet; Deveci, Uğur; Manukyan, Manuk Norayık; Kapaklı, Mahmut SertanKolonik lipomlar, kolonun en sık rastlanan benign tümörleri olmalarına rağmen nadiren saptanırlar. Genellikle asemptomatiktirler; ama büyük olanlar karın ağrısı, ishal, kabızlık, kanama ve intususepsiyona sebep olabilir. Acil servise başvuran hastada akut batın tablosu yaratan nadir görülen kolonik lipoma bağlı gelişen intususepsiyon tespit edilmiştir. Inflame ve muhtemelen iskemik kolonik segmentin perforasyon riskinden dolayı endoskopik redüksiyon denenmemiş ve cerrahi rezeksiyon tercih edilmiştir. Kolonik lipomlar benign kitlelerdir ve herhangi bir ek tedaviye gerek yoktur.Yayın Tek insizyonlu laparoskopik (TİL) apandektomide başlangıç tecrübemiz(Maltepe Üniversitesi, 2013) Deveci, Uğur; Altıntoprak, Fatih; Kapaklı, Sertan; Manukyan, Manuk Norayık; Atasoy, Mehmet Mahir; Yener, Neşe; Selvi, Onur; Kebudi, Abut; Deveci, UğurAmaç: Akut apandisit, günlük uygulamada en sık karşılaşılan cerrahi hastalıkların başında gelir. Konvansiyonel laparoskopiye göre daha minimal invazif bir yöntem olan tek insizyonlu laparoskopik cerrahi, son zamanlarda yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu çalışmada tek insizyonlu laparoskopik apandektomide edindiğimiz tecrübeyi paylaştık. Gereç ve Yöntem: Nisan 2010 – Nisan 2012 tarihleri arasında kliniğimizde, toplam 15 tek insizyonlu laparoskopik (TİL) apandektomi gerçekleştirdik. SILS (Single incision laparoscopic surgery) port (Covidien) direkt görüş altında göbekten batın içine yerleştirildi. Açı verilebilir endograsper, endodisektör ile apandiks ortaya konuldu. Apandektomi materyali SILS port ile birlikte göbekten çıkarıldı. Ameliyat süresi, ağrı skoru, hastanede kalış süresi ve komplikasyonlar kayıt altına alındı. Bulgular: Hastaların 11'sı (% 73) erkek, 4'ü (% 27) kadın idi. 1 hastada (% 6) 3 port laparoskopiye dönüldü. Ortalama yaş 35,25 (28-43)±7,36 yıl ortalama vücut kitle indeksi 30,75 (23-41)±8,34 kg/m2 idi. Anestezi skoru 1,25(1-2)±0,5 idi. Ortalama ameliyat süresi 59,33(40-90)±19,09. dakikaydı. Ameliyat sırasında ve sonrasında komplikasyonla karşılaşılmadı. Tüm hastalar ameliyat sonrası 24.saatte taburcu edildi. Ortalama ağrı skoru 2 (1-3) ±0,81 idi. Sonuç: TİL apandektomi, 3 port laparoskopik apandektomi kadar etkin bir yöntemdir. Laparoskopik cerrahi konusunda tecrübeli ellerde uygulandığında güvenli bir girişimdir. Erken dönem tecrübemizde, mükemmel kozmetik sonuçlar elde ettik, ancak yararlar, ağrı düzeyi ve iyileşme açısından daha geniş serilere ve prospektif çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.Yayın Tiroglossal duktus kisti primer papiller karsinom(Maltepe Üniversitesi, 2014) Kara, Hakan; Ateşpare, Altay; Boyacı, Zeynep; Çelik, Öner; Yener, Neşe; Koca, ÖncelEn sık görülen konjenital boyun kitlelerinden biri olan tiroglossal duktus kisti, vakaların %1-2 sinde maligniteye dönüşebilir. Nadir görülen bu olgularda en sık saptanmış olan malign patoloji papiller karsinomdır. Tanı çoğunlukla spesimenin patolojik incelemesi sonucunda konur. Tedaviyi planlamak için malignitenin primer olup olmadığı sorgulanmalıdır. Bu yazıda tiroglossal duktus kisti nedeni ile ameliyat edilen ve spesmenin patolojik incelemesi sonucunda tiroglossal duktus kistinden gelişen papiller karsinom tanısı konulan hasta sunulmuştur.Yayın Tiroid nodüllerinde ince iğne aspirasyon biyopsisi deneyimimiz: 284 olgu eşliğinde sitolojik, histopatolojik ve ultrasonografik bulguların karşılaştırılması(Maltepe Üniversitesi, 2019) Yener, Neşe; Günaldı, Alev; Karataş, Haydar Kaan; Yetiş Mermi, Esra Ümmühan; Mokhtare, Sina; Özer, Eşref; Midi, AhmetAmaç:Tiroid nodülleri toplumda sık görülmesine karşın bunlarda malignite olasılığı daha azdır. Malign olguların doğru bir biçimde ayırt edilebilmesi için sonografik olarak malignite kuşkulu tiroid nodülüne ince iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB) yapılması günümüzde noninvaziv bir yöntem olarak uygulanmaktadır. Metod:±Hastanemiz radyoloji anabilim dalında 2009- 2012 yılları arasında yapılan tiroid İİAB lerini yeniden değerlendirmeyi, cerrahi uygulanan hastaların sitolojikhistopatolojik bulguları ile US verilerini karşılaştırmayı ve bulguları güncel literatür eşliğinde tartışmayı amaçladık. Bulgular: Çalışmaya 280 hastaya ait 284 nodül alınmıştır. Hastaların 234 tanesi kadın (%83,57), 46 tanesi erkek (%16,42) tir. Kadın erkek oranı 5,08/1 dir. Yaş ortalaması 50,12±10,3 dir. Her hastada patolog tarafından hızlı hasta başı değerlendirme yapılmıştır. Toplam 156 (%54,9) lezyonda 1 kez; 91 (%32,0) lezyonda 2 kez ve 29 (%13,1) lezyonda 3 kez girişim yapılmıştır. Ortalama girişim sayısı 1,55’tir. Her olgu için incelenen lam sayısı ortalama 5,44 adettir. Tanısal olmayan/değerlendirme için yetersiz materyal sayısı 7’dir (%2,5). Hiçbir hastada işlem sırasında veya sonrasında komplikasyon izlenmemiştir (%0). İİAB sonuçlarına göre ameliyat edilen 34 hastanın sitolojik ve histopatolojik tanıları korele edilmiştir. İİAB’nin maligniteyi saptamada doğruluk, özgüllük, duyarlılık, negatif ve pozitif beklenen değerleri sırasıyla %85.00; %86.20; %81.81; %92.59; %69.23 olarak bulunmuştur. Sonuç: Sonuç olarak tiroid nodüllerine tanı/tedavi yaklaşımında US eşliğinde İİAB testi, hastalığın yönetiminde oldukça güvenilir, non-invaziv bir yöntemdir. Bu testin başarısı sadece sitolojik tanıya ulaşılabilmesi değil olası moleküler testler için de uygun nitelikte örnek elde edilebilmesiyle mümkündür.Yayın Üçlü tedavi sonrası semptomları kaybolan ancak Helikobakter pilori pozitifliği devam eden antral gastrit hastalarında ek tedavi gereksinimi(Maltepe Üniversitesi, 2011) Manukyan, Manuk Norayık; Deveci, Uğur; Yener, Neşe; Midi, Ahmet; Kapaklı, Sertan; Gökçe, Kağan; Kebudi, Abut; Deveci, UğurAmaç: Üçlü tedavi sonrası semptomları kaybolan ancak Helikobakter pilori (Hp) pozitifliği devam eden hastalara ek tedavi gereksinimini ortaya koymak. Yöntem: Kliniğimizde yapılan gastroskopilerinde yalnızca antral gastrit saptanan semptomatik 321 hastanın 248'inde biyopsi ile Hp (+) gösterildi. Hp(+) hastalara amoksisilin 1 gr 2x1 klaritromisin 500mg 2x1 14 gün boyunca ve pantoprazol 40 mg iki ay boyunca verildi. Tedavi sonrası yapılan gaita analizlerinde 74 hastada Hp eradikasyonunun başarısız olduğu görüldü. Eradikasyonun başarısız olduğu bu hastalardan 42'si semptomlarının tümü ile yok olduğunu ifade etti. Asemptomatik hastalar iki gruba ayrıldı. Birinci gruptakilere tetrasiklin 2x500mg ve metranidazol 4x500mg'lık ikinci basamak tedavisi verildi. İkinci gruptaki hastalara sadece beslenme önerilerinde bulunuldu. Her iki grup hasta 6 ay sonra tekrar kontrole çağrıldı. Bulgular: Birinci gruptaki 21 hastanın gaitada Hp analizleri tekrarlandı. Sadece 9 hastada pozitifliğin devam ettiği ancak bu gruptaki 9 (dördü H(p-)) hastada semptomların tekrar başladığı görüldü. Sadece diyet verilmiş olan ikinci gruptaki hastaların ise 10'u şikayetlerinin tekrarladığını ifade etti. Sonuç: Antibiyotik tedavisi sonrası semptomları düzelen ancak Hp pozitifliği devam eden hastalarda Hp eradikasyonu amacı ile ikinci basamak tedavi vermenin klinik yararı tartışmalıdır.