Yazar "Yeşilbağ, Zuhal" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın Boyunda kitle ile kliniğe başvuran bir tularemi olgusu(Maltepe Üniversitesi, 2014) Karadeniz, Aslı; Yeşilbağ, Zuhal; Ateşpare, AltayTularemi, etkeni Francisella tularensis olan, dünya genelinde yaygın görülen bir zoonozdur. Etkeni taşıyan kene veya hayvan ısırığı ile veya kontamine hayvan ürünleri, aerosol teması veya kontamine yiyecek ve suların tüketimi ile bulaşır. Ülkemizde en sık orofaringeal formu gözlenir. Bu raporda 3 aydır çeşitli beta-laktam gurubu antibiyotiklerle düzelmeyen boyunda şişlik ateş, terleme, halsizlik şikayeti ile başvuran 51 yaşındaki kadın hastada, klinik ve laboratuvar tetkikleri ile tanı konan tularemi vakası sunulmaktadır. Ayırıcı tanıda yer alan bruselloz için istenen Wright aglütinasyon testi pozitifliğinin çapraz reaksiyon olduğu saptanmıştır. Beta-laktam antibiyotiklerle tedaviye yanıt alınamayan tonsillofarenjit ve infeksiyöz servikal lenfadenitli hastalarda ayırıcı tanıda orofaringeal tularemi değerlendirilmelidir.Yayın Epidemiological characteristics, clinical and laboratory findings supporting preliminary diagnosis of Crimean-Congo hemorrhagic fever in an endemic region in Turkey(Springer, 2020) Yeşilbağ, Zuhal; Karadeniz, Aslı; Koçulu, Safiye; Kayhan, Cahit BekirBackground Crimean-Congo hemorrhagic fever (CCHF) is a tick-borne disease that has various symptoms. Since rapid diagnosis is crucial for survival, understanding the characteristics of patients is important for clinicians while waiting for results. This study aimed to evaluate findings that support the preliminary diagnosis of suspected CCHF in patients and take a look at the management of CCHF in Turkey. Methods Demographics, presenting symptoms and laboratory findings of the patients admitted with a suspicion of CCHF, were recorded from the patient files and database of Ministry of Health. A diagnosis of CCHF was based on detection of immunoglobulin M (IgM) antibodies and/or viral RNA. The patients with and without CCHF were compared in terms of differences in epidemiological, clinical and laboratory findings. Results Out of 87 patients, 61 (70.1%) were CCHF and 26 (29.9%) were non-CCHF cases. Working with agriculture/livestock, tick exposure, contact with body fluids of animals, travel to rural areas within 2 weeks, fever, headache, leucopenia, anemia, international normalized ratio (INR) elevation were significantly more common in CCHF cases. According to multivariate analysis, tick exposure (odds ratio, OR 9.03, 95% confidence interval, CI 1.96–41.47, p?=?0.005), contact with body fluids of animals (OR 14.9, 95% CI 2.23–99.94, p?=?0.005), leucopenia (OR 13.65, 95% CI 2.55–72.91, p?=?0.02) and anemia (OR 8.41, 95% CI 1.06–66.42, p?=?0.04) were independently indicative for CCHF. Conclusion As it takes a considerable time for a definitive diagnosis, determining epidemiological features and risk factors is an important step for preliminary diagnosis of CCHF as well as early implementation of precautions against nosocomial transmission of the virus.Yayın Nosocomial infections and risk factors in intensive care unit of a university hospital(2015) Başaran, Seniha; Kaya, Fatih Öner; Yeşilbağ, Zuhal; Karadeniz, AslıAmaç: Bu çalışmada yoğun bakım ünitesindeki (YBÜ) hastane enfeksiyonlarının (HE) enfeksiyon odağı, patojenlerin dağılımı ve risk faktörleri açısından değerlendirilmesi amaçlandı.Yöntemler: YBÜ'de 48 saatten fazla kalan 80 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların epidemiyolojik özellikleri, invaziv girişimler ve diğer risk faktörleri kaydedildi. Kültürler, patojenlerin tanımlanması ve antibiyotik duyarlılık testleri standart mikrobiyolojik yöntemlerle yapıldı.Bulgular: HE gelişen 56 hastanın 26 (%50)'sında pnömoni, 15 (%28,8)'inde kan dolaşımı enfeksiyonu ve 6 (%11.5)'sında üriner sistem enfeksiyonu saptandı. Klebsiella pneumoniae (%23.5), Pseudomonas aeruginosa (%19,6) ve Acinetobacter spp. (%15,6) sırasıyla en sık saptanan etken mikroorganizmalar idi. Klebsiella pneumoniae izolatlarında genişlemiş spektrumlu beta laktamaz (GSBL) oranı %91,6, karbapenem direnci %15,6, Pseudomonas aeruginosa ve Acinetobacter spp. izolatları için de karbapenem direnci sırasıyla %60 ve %100 olarak saptandı. Hemodiyaliz, enteral beslenme, total parenteral beslenme, 10 günden uzun süreli yatış HE gelişimi açısından bağımsız risk faktörleri olarak saptandı. "Acute Physiology and Chronic Health Evaluation" (APACHE) II skoru, YBÜ'de yatış süresi ve YBÜ öncesi hastanede yatış süresi de HE gelişen grupta daha yüksek bulundu.Sonuç: Hastanemiz YBÜ'de pnömoni en sık görülen HE olarak saptandı ve Gram-negatif basillerdeki karbapenem direnci dikkat çekici ölçüde yüksek bulundu. Enfeksiyon kontrol önlemlerinin dikkatli bir şekilde uygulanması, invaziv girişimlerin doğru endikasyonlarda uygulanması ve gereksiz uzun dönem yatışlardan kaçınılması gerektiği düşünüldüYayın Polis meslek yüksekokulu öğrencilerinde hepatit b ve hepatit c seroprevalansı(Maltepe Üniversitesi, 2014) Yeşilbağ, Zuhal; Karadeniz, AslıAmaç: Toplu yaşanılan yerlerde Hepatit B ve Hepatit C infeksiyonu etkenlerinin kişiden kişiye bulaşının daha fazla olduğu bilinmektedir. Bu yazıda Polis Meslek Yüksekokulu öğrencilerinde Hepatit B ve Hepatit C seroprevalansının araştırılması ve diğer bölgelerde yapılan araştırma sonuçları ile karşılaştırılması amaçlanmıştır. Metod: Yozgat ilinde İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji polikliniğine başvuran 533 öğrencinin serumlarında HBsAg ve anti-HCV “Chemiluminescent microparticle immunoassay” (CMIA) ile çalışıldı. Bulgular: Toplam 533 öğrencinin 36'sı (%6.75) kız, 497'si (%93.24) erkek, yaş ortalamaları 20.38 yıl idi. 5 (%0.93) öğrencide HBsAg pozitif olarak saptandı. Hiçbir öğrencide anti-HCV pozitifliği saptanmadı. Sonuç: Çalışmamızda Hepatit B seroprevalansının ülkemiz ortalamasına göre ve önceki yıllarda benzer popülasyonlarda yapılan diğer çalışmalara göre daha düşük olduğu görülmüştür.Yayın Yoğun Bakım Birimindeki Hastaların Rektal Kolonizasyonu ile Hastane Enfeksiyonu Arasında Bir İlişki Var mı?(2015) Özsüt, Halit; Ergin Özcan, Perihan; Karadeniz, Aslı; Orhun, Günseli; Çağatay, Arif Atahan; Eraksoy, Haluk; Yeşilbağ, ZuhalÇok ilaca dirençli (ÇİD) mikroorganizmalarla oluşan hastane enfeksiyonları (HE), yüksek mortalite ve morbidite oranları ile yoğun bakım birimleri (YBB) için başlıca problemdir ve HE gelişiminde önceki kolonizasyon önemli bir risk faktörüdür. Bu çalışmanın amacı, YBB'de HE gelişen hastalarda, ÇİD mikroorganizmalarla rektal kolonizasyon oranlarının ve kolonize mikroorganizmayla HE etkeni arasındaki ilişkinin araştırılmasıdır. YBB'de en az 48 saat süreyle yatan 18 yaş üstü 80 hastadan, yatışlarının 0, 3, 7, 14, 21. günlerinde ve daha uzun yatanlarda haftada bir devam etmek üzere rektal sürüntü kültürleri alınarak; vankomisine dirençli enterokok (VRE), metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA), genişlemiş spektrumlu ?-laktamaz (GSBL) üreten gram-negatif basil (GNB)'ler ve karbapeneme dirençli enterik ve nonenterik basiller açısından değerlendirilmiştir. Yattığı gün (0. gün) rektal sürüntü kültürü alınamayan hastalar, 48 saatten uzun yatsalar bile çalışmaya alınmamıştır. Tanımlamada, 64 ?g/mL seftazidim ve 6 ?g/mL vankomisin içeren safra-eskülin besiyeri, kromojenik MRSA agar ve kanlı agar besiyerleri, 1 mg/L seftazidim ve seftriakson içeren MacConkey agar besiyerleri ve içlerinde 10 ?g imipenem ve meropenem diskleri bulunan 5 mL triptik soy buyyon besiyerleri kullanılmıştır. GNB izolasyonu konvansiyonel yöntemlerle yapılmış, GSBL üretimi çift disk sinerji testiyle belirlenmiştir. Hastalar, gelişen HE açısından izlenmiş, standart mikrobiyolojik yöntemlerle HE etkenlerine yönelik bakteriyel tanımlama ve antibiyotik duyarlılık testleri yapılmıştır. Seksen hastanın 37 (%46)'sinde 0. gün rektal sürüntü kültürlerinde en az bir dirençli mikroorganizma izole edilmiştir. En sık saptanan mikroorganizma GSBL-pozitif E.coli (%19) olmuş, bunu sırasıyla GSBL-pozitif K.pneumoniae (%13), karbapeneme dirençli P.aeruginosa (%10), GSBL-pozitif K.oxytoca (%3), MRSA (%1), VRE (%1), karbapeneme dirençli Acinetobacter sp. (%1) ve karbapeneme dirençli K.pneumoniae (%1) izlemiştir. Sonraki günlerde yapılan rektal sürüntü kültürlerinde izole edilen mikroorganizma sayısının giderek arttığı tespit edilmiş olup, 7. günde rektal kolonizasyon saptanan hastaların oranının %72'ye yükseldiği görülmüştür. Hastaların 52 (%65)'sinde HE gelişmiş olup, bu hastalarda enfeksiyon gelişme süresi ortalama 11.8 ± 9.9 gün olarak saptanmıştır. Rektal kolonizasyon saptanan ve saptanmayan hastalar, daha sonra gelişen HE oranları açısından karşılaştırılmıştır. Sıfırıncı günde iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmezken, 3. ve 7. günlerde kolonizasyon saptanan grupta HE görülme oranı daha fazla bulunmuş olup, 3 ve 7. günlerdeki bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p= 0.02, p= 0.01). GSBL-pozitif GNB, karbapeneme dirençli K.pneumoniae, karbapeneme dirençli P.aeruginosa ve VRE enfeksiyonlarında, enfeksiyon geliştiği günden önce hastalardan alınan rektal sürüntü kültürlerinde aynı etkenler izole edilmiş olup, bu bulgu her bir etken için istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0.00 - 0.03). Acinetobacter enfeksiyonlarında ise böyle bir korelasyona rastlanmamıştır. MRSA sadece iki hastada etken olduğundan istatistiksel değerlendirme yapılmamıştır. Çalışmamız, HE etkeni olan ÇİD mikroorganizmaların önce gastrointestinal kanalda kolonize olduğunu göstermiş olup, YBB'lerde kolonize hastaların önceden tespit edilmesinin dirençli mikroorganizmaların yayılmasını önleyerek etkili bir enfeksiyon kontrolüne yardımcı olacağını düşündürmüştür