Yazar "Uyan, Cihangir" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın Egzersiz testinde iskemi ile angina arasındaki ilişkiye kan basıncının etkisi(Türkiye Klinikleri, 2000) Altınmakas, Suat; Türkmen, Muhsin; Dağdeviren, Bahadır; Keser, Nurgül; Uyan, Cihangir; Pektaş, OralEgzersiz testinde sıkça karşılaşılan bir durum, angina olmadan gözlenen iskemik ST depresyonudur. Daha önce yapılan çalışmalarda artmış kan basıncı ile anginal ağrının algılanması arasında ters bir ilişki bulunmuştur. Bu çalışmanın amacı egzersiz testinde ağrı algılanması ile kan basıncı arasında bir ilişki olup olmadığını ortaya koymaktır. Bu amaçla çalışmada egzersiz testi esnasında ST segment depresyonu ve anginası olan 37 hasta (angina grubu:AG) ile anginası olmayan 48 hastanın (sessiz iskemi grubu: SG) egzersiz değişkenleri değerlendirildi. Bu iki grup hastada istirahat, zirve egzersiz ve iskemik eşik anındaki (ardışık 3 vuruda J noktasından 0.08 saniye sonra ³1mm ST depresyonunun belirlendiği zaman) sistolik ve diyastolik kan basıncı, dakikadaki kalp hızı ve çift çarpımı (sistolik KB x KH) karşılaştırılmıştır. Anginası olan ve olmayan hasta grupları arasında istirahat kan basıncı ve kalp hızı açısından fark belirlenemezken, iskemik eşik anındaki sistolik kan basıncı, (SG:173±3 mmHg AG:165±5 mmHg p<0.01), ve zirve egzersizdeki (SG:184±5mmHg AG:174±3 p<0.0001) sistolik kan basıncı anginası olmayan grupta daha yüksek bulunmuştur. Buna ek olarak istirahat ile iskemik eşik dönemi arasındaki sistolik basınç değişimi (SG:35±3, AG: 31±4 p:0.04) ve iskemik eşik dönemi (SG:22.317±580; AG:20.955±400 p:0.034) ile zirve egzersizdeki (SG: 26.312±300; AG:24.012±200 p:0.002) çift çarpım anginal yakınması olmayan hasta grubunda daha yüksek olarak belirlenmiştir. Bu sonuçlar elektrokardiyografik olarak iskemi belirlendiği andaki sistolik kan basıncı ve egzersiz esnasında oluşan dinamik basınç değişikliklerinin egzersiz testi sırasında oluşan anginal ağrının algılanmasında etkili olabileceğini göstermektedir.Yayın Esansiyel hipertansiyonda sol ventrikül kitlesi ile bölgesel diyastolik fonksiyon arasındaki ilişki(Türk Kardiyoloji Derneği, 2000) Altınmakas, Suat; Yıldız, Sezai; Oğuş, Temuçin Noyan; Uyan, Cihangir; Gündüz, Hüseyin; Keser, Nurgül; Pektaş, OralPulsed wave doku Doppler (PDD) yöntemi sol ventrikül (SV) bölgesel diyastolik fonksiyonunu değerlendirmek için uygun bir yöntemdir. Bu çalışma esansiyel hipertansiyonda SV bölgesel diyastolik fonksiyonu ile sol ventrikül kitlesi arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için planlandı. Bu amaçla 15 sağlıklı birey (Kontrol Grup:KG; ortalama yaş:54±7), SV hipertrofisi olmayan 16 (Grup-I:G-I; ortalama yaş:56±8) ve hipertrofisi olan 24 (Grup-II:G:II; ortalama yaş:58±7) hipertansif hastanın 2 ve 4 odacıklı transtorasik ekokardiyografik incelemede SV lateral, anterior, septum ve inferior duvarların bazal ve orta segmentten PDD hızları (Em ve Am), hız zaman integralleri (VZI) ile mitral akım örneği, ve izovolumik gevşeme zamanı (IVGZ) değerlendirildi. Devereux formülüne göre hesaplanan SV kitle indeksinin erkeklerde >125 g/m2; kadınlarda > 110 g/m2 olması SV hipertrofisi için kriter olarak kabul edildi. Antihipertansif tedavi alan hastalar çalışmaya alınmadı. Univariye analiz hipertansiyonda mitral E/A ve PDD Em/Am oranlarının anlamlı derecede azaldığını gösterdi. Ancak, normal grup ile hipertrofisi olmayan ve olan hipertansifleri student t testi ile karşılaştırdığımızda, hipertrofisi olan olgularda tüm miyokard segmentlerinde PDD Em/Am oranının azalmış olduğunu fakat hipertrofi yokluğunda sadece lateral ve anterior bazal segment ortalama PDD Em hızının anlamlı derecede farklı olduğunu gördük. Bu sonuçlara göre hipertrofisi olmayan hipertansiflerde SV bölgesel diyastolik fonksiyonunun anterior ve lateral bazal segmentlerde daha belirgin olarak bozulduğu fakat bölgesel diyastolik fonksiyondaki bozulmanın hipertrofi mevcutsa homojen olarak tüm miyokard segmentlerinde meydana geldiği ileri sürülebilir.Yayın Sağ superior vena cava atrezisi ve persistent sol superior vena cava anomalisinde transvenöz kalıcı pacemaker yerleştirilmesi(1999) Engin, Öner; Uyan, Cihangir; Pektaş, Oral; Altınmakas, SuatÜç yıl önce aorto-koroner bypass operasyonu geçirmiş 74 yaşındaki erkek hasta baş dönmesi ve nefes darlığı yakınması ve 3. derece AV blok ile hastanemize kabul edildi. Hastaya kalıcı pacemaker yerleştirilmesi için sağ subklavian ven ponksiyonu ile girildiğinde kılavuz telin superior vena cava'ya (SVC) ilerletilememesi üzerine yapılan venografide sağ SVC atrezisi ve persistent sol SVC anomalisi olduğu görüldü. Daha sonra hastaya sol subklavian ven ponksiyonu ile persistent sol SVC ve koroner sinusten geçilerek başarılı şekilde VVI pacemaker yerleştirildi. Persistent sol superior vena cava ve sağ superior vena cava atrezisi durumunda transvenöz kalıcı pacemaker uygulanan olguya oldukça seyrek rastlanması ve bu durumda izlenecek yaklaşımların gözden geçirilmesi düşüncesiyle olgumuzu sunduk.Yayın Sağ superior vena cava atrezisi vepersistent sol superior vena cava anomalisindetransvenöz kalıcı pacemaker yerleştirilmesi(Türkiye Klinikleri, 1999) Altınmakas, Suat; Engin, Öner; Uyan, Cihangir; Pektaş, OralÜç yıl önce aorto-koroner bypass operasyonu geçirmiş 74 yaşındaki erkek hasta baş dönmesi ve nefes darlığı yakınması ve 3. derece AV blok ile hastanemize kabul edildi. Hastaya kalıcı pacemaker yerleştirilmesi için sağ subklavian ven ponksiyonu ile girildiğinde kılavuz telin superior vena cavaya (SVC) ilerletilememesi üzerine yapılan venografide sağ SVC atrezisi ve persistent sol SVC anomalisi olduğu görüldü. Daha sonra hastaya sol subklavian ven ponksiyonu ile persistent sol SVC ve koroner sinusten geçilerek başarılı şekilde VVI pacemaker yerleştirildi. Persistent sol superior vena cava ve sağ superior vena cava atrezisi durumunda transvenöz kalıcı pacemaker uygulanan olguya oldukça seyrek rastlanması ve bu durumda izlenecek yaklaşımların gözden geçirilmesi düşüncesiyle olgumuzu sunduk.Yayın Sol ventrikül diyastolik fonksiyon bozukluğu ile P dalga dispersiyonu arasındaki ilişki(Türk Kardiyoloji Derneği, 2003) Gündüz, Hüseyin; Binak, Emrah; Akdemir, Ramazan; Tamer, Ali; Ayarcan, Yasemin; Özkekeli, Mehmet; Uyan, CihangirHipertrofiye veya iskemik ventrikülde görülen diyastolik fonksiyon bozukluğu sol ventrikül diyastol sonu basıncında ve sol atriyum boyutunda artışa yol açmakta, sinüs ritminin idamesi ve atriyal kontraksiyonların varlığı kardiyak debinin devamı için büyük önem taşımaktadır. Çalışmamızın amacı yüzey elektrokardiyogramından kolayca elde edilen ve atriyal fibrilasyon gelişme riskini belirlemede kullanılan P dalga dispersiyonunun sol ventrikül diyastolik fonksiyonu ile olan ilişkini araştırmaktır. Çalışmaya kardiyoloji kliniğimizde trantorasik ekokardiyografi ile diyastolik fonksiyon bozukluğu belirlenen 73 olgu ( 39 erkek, 34 kadın, ortalama yaş 60±6 ) ve belirlenmeyen 60 olgu (27 erkek, 33 kadın, ortalama yaş 55±8 ) olmak üzere toplam 133 olgu alındı. Yüzey elektro kardiyogramlarından P maksimum ve P minimum değerleri ölçülerek P dalga dispersiyonları hesaplandı. P dispersiyonunun diyastolik fonksiyon bozukluğunun varlığı, etyolojisi, şiddeti ve ekokardiyografık ölçümlerle olan ilişkisi araşt ırıldı. Diyastolik fonksiyon bozukluğu olan hastalarda P dispersiyonu 53±9 ms, kontrol grubunda ise 43±9 ms idi ve iki grup arasında anlamlı fark mevcuttu (p<0.01). Diyastolik fonksiyon bozukluğu olan hastalar evrelendirildiğinde; P dispersiyonu evre 1'de 48±7 ms, evre 2?de 54±8 ms, evre 3'te 58±9 ms idi. Diyastolik disfonksiyonunun şiddeti arttıkça P dispersiyonunun arttığı görüldü ancak bu artış istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05). Diyastolik fonksiyon bozukluğu yapan etyoloji gözönüne alındığında P dispersiyonu iskemik kalp hastalığı olanlarda 53±8 ms, sol ventrikül hipertrofisi olanlarda 52±9 ms idi ve iki grup arasında anlamlı fark tespit edilmedi (p>0.05). Sonuç olarak diyastolik fonksiyon bozukluğu olan hastalarda P dıspersiyonun arttığı, bu artışın diyastolik fonksiyon bozukluğunun şiddeti ve etyolojisi ile ilişkili olmadığı, P dispersiyonu ile klinik ve ekokardiyografik parametrelerden sadece sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu arasında zayıf ancak anlamlı ilişki olduğu tespit edildi.Yayın Total koroner tıkanmanın PTCA ile revaskularize edildiği hastalarda QT dispersiyonundaki değişim(Mebas Basın Yayın ve Tanıtım Ajans San. ve Tic. Ltd. Şti., 1999) Altınmakas, Suat; Dağdeviren, Bahadır; Uyan, Cihangir; Keser, Nurgül; Bulut, Şener; Pektaş, Oralİskemi ventrikül repolarizasyonunda bölgesel bozulmaya neden olarak QT dispersiyonunda (QTD= QT maximum - QT minimum) artışa neden olur. AMAÇ:Çalışmamızın amacı miyokard infarktüsü geçirmiş koroner anjiografide total koroner tıkanması olan semptomatik hastalarda anjioplasti (PTCA) ile revaskularizasyonun ve restenozun QTD üzerindeki etkisini araştırmaktı. YÖNTEM: Bu amaçla başarılı olarak revaskularize edilmiş 34 hasta (11 kadın ortalama yaş:64±5; 23 erkek ortalama yaş:59±7) çalışmaya alındı. Hastaların tamamına PTCA dan sonra 6. ayda restenozu belirlemek için koroner anjiografi yapıldı. OTO ve QTcD (kalp hızına göre Bazett formülü ile düzeltilmiş QTD) PTCA'dan 1 gün önce, 1 gün ve 6 ay sonra alınan istirahat elektrokardiyografilerinden (EKG) Image Tool (2.0 versiyon) programı kullanılarak bilgisayarda hesaplandı. BULGULAR: Ortalama QTD ve QTcD PTCA'dan bir gün sonra anlamlı derecede kısaldı (QTD (ms): 63±13 versus 46±9; QTcD: 65±13 versus 49±8 p<0,05). 6.ayda yapılan koroner anjiografide 12 hastada restenoz belirlendi (4 kadın - 8 erkek; ortalama yaş: 61±6). Restenozlu hastalarda PTCA sonrası 1.gün ile kıyaslandığında 6.ayda QTD ve QTcD'nin anlamlı derecede artmıştı (QTD(ms): 48±8 - 65±8; QTcD: 50±9 - 74±13; p<0,05). Aynı zamanda restenozlu hastaların 6.aydaki QTD ve QTcD'lerinin restenozu olmayan hastalardan anlamlı derecede yüksek olduğunu gözledik. (QTD: 65±8 - 39±7; QTcD: 74±13 - 44±7.p<0,05). SONUÇ: Bu sonuçlara göre başarılı revaskülarizasyon miyokard infarktüsü geçirmiş semptomatik olgularda QTD ve QTcD'yi kısalttığı ve restenoz QTD ve QTcD'yi uzattığı için revaskularize edilecek hastalarda QTD ve QTcD'nin izlenmesi restenozu tahminde faydalı olabilir.