Yazar "Pektaş, Oral" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın Alkol bağımlılığında nüks ve eş tutumları(APA PsycNet, 2002) Pektaş, Oral; Mırsal, Hasan; Kalyoncu, Ö. Ayhan; Tiryaki, Ahmet; Beyazyürek, MansurAmaç: Alkol bağımlılığında tedaviye başvuru, tedavi ve nüks önleme aşamalarında ailelerin davranış örüntüleri farklılıklar gösterir. Bu çalışmada alkol bağımlılarında nükslerin "alkol kullanımına karşı eş tutumları" ile ilişkisi davranışçı aile modeli çerçevesinde araştırılmıştır. Yöntem: Çalışmaya yataklı tedavi programını tamamladıktan sonra nüks eden evli, eşi ile birlikte yaşayan 40 erkek alkol bağımlısı alınmıştır. Kontrol grubunu da bir kez hastaneye yattıktan sonra nüks etmeyen evli, eşi ile birlikte yaşayan 40 erkek alkol bağımlısı oluşturmuştur. Eşlerin "tutumları" "içme davranışını pekiştirme; içmenin olumsuz sonuçlarından koruma ve içme davranışını cezalandırma" olarak gruplandırılmış ve istatistiksel incelemeler bu ayrım üzerinden SPSS paket programında yapılmıştır. Bulgular: Tedavi öncesi "eş tutumları" açısından iki grup benzer özellikler göstermektedir (x2=3,05; df=3; p > 0,05). Tedavi sonrası yapılan değerlendirmede ise istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (x2=86,0; df=3; p=0). Nüks eden grupta eşlerin tedavi sonrası tutumlarında belirgin olarak "içme davranışını cezalandırma" özellikleri görülmüştür. Sonuç Bulgular, davranışçı aile modelinin ilkeleri ile yapılan değerlendirmelerde alkol içme dönemindeki eş tutumları ne olursa olsun hastane tedavisi sonrasındaki eş tutumlarının değiştiğini ve bu değişikliğin nükslerin önlenmesinde etkili olduğunu düşündürmektedir. İçme davranışını cezalandırıcı tutumlar sonraki nüksleri belirliyor görünmektedir.Yayın Anevrizmektomi yapılan koroner arter hastalarında QT dispersiyonundaki değişim(Türk Kardiyoloji Derneği, 2000) Altınmakas, Suat; Yıldız, Sezai; Oğuş, Temuçin Noyan; Dağdeviren, Bahadır; Gündüz, Hüseyin; Keser, Nurgül; Pektaş, OralBu çalışmanın amacı anterior miyokard infarktüsü (MI) geçirmiş anevrizması olan ve olmayan olgular arasında QTD de anlamlı fark olup olmadığını araştırmak ve anevrizmektomi yapılan olgularda QTD'daki değişimi değerlendirmekti. Bu amaçla çalışmamıza koroner "bypass" ve anevrizmektomi uygulanan anterior MI'lı 22 hasta (Anevrizma Grubu: AG) ile koroner bypass operasyonu geçiren anterior MI'lı anevrizması olmayan 15 hasta (Kontrol Grubu: KG) alınmıştır. Hastaların QTD'leri operasyondan 1 gün önce ve operasyondan 1 ay sonraki istirahat EKG'lerinden hesaplanmıştır. Aynı zamanda kalp hızına göre düzeltilmiş QT intervali ve QTD (QTcD) Bazett formülüne göre bulunmuştur. Bulgular: Operasyon öncesi QTcD AG'deki hastalarda anlamlı derecede daha yüksek (AG: 89±20 ; KG:76±19 p<0,04) olarak bulunurken; operasyon öncesi ile kıyaslandığında operasyon sonrası QTcD her iki gruptada anlamlı derecede daha düşüktü (AG: 89±20; 70±25 p<0,001; KG: 76±19; 61±22 p<0,02). Ancak operasyon ile sağlanan QTcD'deki azalmayı gruplar arasında karşılaştırdığımızda; QTcD'deki azalmanın anevrizmektomili hastalarda KG'ye oranla anlamlı derecede farklı olmadığını belirledik (AG: 19±28; KG:14±18; p>0,05). Bu sonuçlara göre QTD anevrizma varlığında anlamlı derecede uzar, fakat anevrizmektomi QTD'de revaskülarizasyon ile sağlananın ötesinde ek bir kısalma yaratmaz.Yayın Egzersiz testinde iskemi ile angina arasındaki ilişkiye kan basıncının etkisi(Türkiye Klinikleri, 2000) Altınmakas, Suat; Türkmen, Muhsin; Dağdeviren, Bahadır; Keser, Nurgül; Uyan, Cihangir; Pektaş, OralEgzersiz testinde sıkça karşılaşılan bir durum, angina olmadan gözlenen iskemik ST depresyonudur. Daha önce yapılan çalışmalarda artmış kan basıncı ile anginal ağrının algılanması arasında ters bir ilişki bulunmuştur. Bu çalışmanın amacı egzersiz testinde ağrı algılanması ile kan basıncı arasında bir ilişki olup olmadığını ortaya koymaktır. Bu amaçla çalışmada egzersiz testi esnasında ST segment depresyonu ve anginası olan 37 hasta (angina grubu:AG) ile anginası olmayan 48 hastanın (sessiz iskemi grubu: SG) egzersiz değişkenleri değerlendirildi. Bu iki grup hastada istirahat, zirve egzersiz ve iskemik eşik anındaki (ardışık 3 vuruda J noktasından 0.08 saniye sonra ³1mm ST depresyonunun belirlendiği zaman) sistolik ve diyastolik kan basıncı, dakikadaki kalp hızı ve çift çarpımı (sistolik KB x KH) karşılaştırılmıştır. Anginası olan ve olmayan hasta grupları arasında istirahat kan basıncı ve kalp hızı açısından fark belirlenemezken, iskemik eşik anındaki sistolik kan basıncı, (SG:173±3 mmHg AG:165±5 mmHg p<0.01), ve zirve egzersizdeki (SG:184±5mmHg AG:174±3 p<0.0001) sistolik kan basıncı anginası olmayan grupta daha yüksek bulunmuştur. Buna ek olarak istirahat ile iskemik eşik dönemi arasındaki sistolik basınç değişimi (SG:35±3, AG: 31±4 p:0.04) ve iskemik eşik dönemi (SG:22.317±580; AG:20.955±400 p:0.034) ile zirve egzersizdeki (SG: 26.312±300; AG:24.012±200 p:0.002) çift çarpım anginal yakınması olmayan hasta grubunda daha yüksek olarak belirlenmiştir. Bu sonuçlar elektrokardiyografik olarak iskemi belirlendiği andaki sistolik kan basıncı ve egzersiz esnasında oluşan dinamik basınç değişikliklerinin egzersiz testi sırasında oluşan anginal ağrının algılanmasında etkili olabileceğini göstermektedir.Yayın Esansiyel hipertansiyonda sol ventrikül doluş özelliği ile sol ventrikül kitlesi arasındaki ilişki(Mebas Basın Yayın ve Tanıtım Ajans San. ve Tic. Ltd. Şti., 1999) Altınmakas, Suat; Türkmen, Muhsin; Dağdeviren, Bahadır; Akman, Nurettin; Pektaş, OralEsansiyel hipertansiyonun sol ventrikül diastolik fonksiyonu üzerine etkili bir faktör olduğu bir çok çalışmada gösterilmiştir. AMAÇ: Çalışmamızın amacı esansiyel hipertansiyonda sol ventrikül kitlesi ile sol ventrikül doluş özelliği arasındaki ilişkiyi göstermekti. YÖNTEM: Bu amaçla polikliniğimize gelen yaşları 50-80 arasında olan 118 hipertansif hastayı değerlendirmeye aldık. SV kitle indeksini belirlemek için American Society of Echocardiography'nin kriterlerine göre M mode ekokardiyografik ölçümler yapıldı. Pulsed Doppler ekokardiografi ile üç ayrı mitral akım örneği belirlendi: bozulmuş relaksasyon [E/A<1, yaşa göre uzamış E deselerasyon zamanı (EDT)]; restriktif fizyoloji (E/A 2.1. EDT<150ms); normal(10.05] en sık olarak belirlendi. Buna ek olarak bozulmuş relaksasyon örneğinin görülme sıklığının yaş ile arttığı görüldü. SONUÇ: Bu bulgular esansiyel hipertansiyonda değişen sol ventrikül diastolik özelliğinin sol ventrikül kitlesinden bağımsız olduğunu ve bu değişikliğin sol ventrikül hipertrofisinden çok miyokardın yapısal özelliğindeki değişiklik ve yaştan kaynaklanabileceğini düşündürmektedir.Yayın Esansiyel hipertansiyonda sol ventrikül kitlesi ile bölgesel diyastolik fonksiyon arasındaki ilişki(Türk Kardiyoloji Derneği, 2000) Altınmakas, Suat; Yıldız, Sezai; Oğuş, Temuçin Noyan; Uyan, Cihangir; Gündüz, Hüseyin; Keser, Nurgül; Pektaş, OralPulsed wave doku Doppler (PDD) yöntemi sol ventrikül (SV) bölgesel diyastolik fonksiyonunu değerlendirmek için uygun bir yöntemdir. Bu çalışma esansiyel hipertansiyonda SV bölgesel diyastolik fonksiyonu ile sol ventrikül kitlesi arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için planlandı. Bu amaçla 15 sağlıklı birey (Kontrol Grup:KG; ortalama yaş:54±7), SV hipertrofisi olmayan 16 (Grup-I:G-I; ortalama yaş:56±8) ve hipertrofisi olan 24 (Grup-II:G:II; ortalama yaş:58±7) hipertansif hastanın 2 ve 4 odacıklı transtorasik ekokardiyografik incelemede SV lateral, anterior, septum ve inferior duvarların bazal ve orta segmentten PDD hızları (Em ve Am), hız zaman integralleri (VZI) ile mitral akım örneği, ve izovolumik gevşeme zamanı (IVGZ) değerlendirildi. Devereux formülüne göre hesaplanan SV kitle indeksinin erkeklerde >125 g/m2; kadınlarda > 110 g/m2 olması SV hipertrofisi için kriter olarak kabul edildi. Antihipertansif tedavi alan hastalar çalışmaya alınmadı. Univariye analiz hipertansiyonda mitral E/A ve PDD Em/Am oranlarının anlamlı derecede azaldığını gösterdi. Ancak, normal grup ile hipertrofisi olmayan ve olan hipertansifleri student t testi ile karşılaştırdığımızda, hipertrofisi olan olgularda tüm miyokard segmentlerinde PDD Em/Am oranının azalmış olduğunu fakat hipertrofi yokluğunda sadece lateral ve anterior bazal segment ortalama PDD Em hızının anlamlı derecede farklı olduğunu gördük. Bu sonuçlara göre hipertrofisi olmayan hipertansiflerde SV bölgesel diyastolik fonksiyonunun anterior ve lateral bazal segmentlerde daha belirgin olarak bozulduğu fakat bölgesel diyastolik fonksiyondaki bozulmanın hipertrofi mevcutsa homojen olarak tüm miyokard segmentlerinde meydana geldiği ileri sürülebilir.Yayın Psödokoarktasyon ile birlikte olan aort darlığı ve koroner fistül(Mebas Basın Yayın ve Tanıtım Ajans San. ve Tic. Ltd. Şti., 1998) Altınmakas, Suat; Türkmen, Muhsin; Keser, Nurgül; Oğuş, Temuçin; Pektaş, Oral67 yaşında bayan hasla bir yıl önce başlayan göğüs ağrısı ve çabuk yorulma yakınmaları nedeniyle kardiyoloji polikliniğimize başvurdu. Transtorasik ekokardiografı ile incelemede kalsifık aort darlığı, (+/++) aort yetersizliği ve aort koarktasyonu (15 mmHg gradient) tespit edildi.Bu bulgular ve klinik yakınma nedeniyle kalp kateterizasyonu ve koroner anjiografide uygulandı.Sol kalp kateterizasyonunda sol ventrikül ve aort arasında max.sistolik 85 mmHg gradient, aortografide (+/++) aort yetersizliği, aortta koarktasyon görünümü ve koarktasyon proksimali ile distali arasında maksimal 20 mmHg gradient tespit edildi.Koroner anjiografide ise sağ koroner arterden sağ ventriküle fislül tespit edildi.Nadir olarak rastalanan psödokoarktasyona koroner fistül ve kalsifık aort darlığı ile yetersizliğinin eşlik etmesi sebebiyle olgumuz literatür incelemesi ile birlikte sunulmuştur.Yayın Sağ superior vena cava atrezisi ve persistent sol superior vena cava anomalisinde transvenöz kalıcı pacemaker yerleştirilmesi(1999) Engin, Öner; Uyan, Cihangir; Pektaş, Oral; Altınmakas, SuatÜç yıl önce aorto-koroner bypass operasyonu geçirmiş 74 yaşındaki erkek hasta baş dönmesi ve nefes darlığı yakınması ve 3. derece AV blok ile hastanemize kabul edildi. Hastaya kalıcı pacemaker yerleştirilmesi için sağ subklavian ven ponksiyonu ile girildiğinde kılavuz telin superior vena cava'ya (SVC) ilerletilememesi üzerine yapılan venografide sağ SVC atrezisi ve persistent sol SVC anomalisi olduğu görüldü. Daha sonra hastaya sol subklavian ven ponksiyonu ile persistent sol SVC ve koroner sinusten geçilerek başarılı şekilde VVI pacemaker yerleştirildi. Persistent sol superior vena cava ve sağ superior vena cava atrezisi durumunda transvenöz kalıcı pacemaker uygulanan olguya oldukça seyrek rastlanması ve bu durumda izlenecek yaklaşımların gözden geçirilmesi düşüncesiyle olgumuzu sunduk.Yayın Sağ superior vena cava atrezisi vepersistent sol superior vena cava anomalisindetransvenöz kalıcı pacemaker yerleştirilmesi(Türkiye Klinikleri, 1999) Altınmakas, Suat; Engin, Öner; Uyan, Cihangir; Pektaş, OralÜç yıl önce aorto-koroner bypass operasyonu geçirmiş 74 yaşındaki erkek hasta baş dönmesi ve nefes darlığı yakınması ve 3. derece AV blok ile hastanemize kabul edildi. Hastaya kalıcı pacemaker yerleştirilmesi için sağ subklavian ven ponksiyonu ile girildiğinde kılavuz telin superior vena cavaya (SVC) ilerletilememesi üzerine yapılan venografide sağ SVC atrezisi ve persistent sol SVC anomalisi olduğu görüldü. Daha sonra hastaya sol subklavian ven ponksiyonu ile persistent sol SVC ve koroner sinusten geçilerek başarılı şekilde VVI pacemaker yerleştirildi. Persistent sol superior vena cava ve sağ superior vena cava atrezisi durumunda transvenöz kalıcı pacemaker uygulanan olguya oldukça seyrek rastlanması ve bu durumda izlenecek yaklaşımların gözden geçirilmesi düşüncesiyle olgumuzu sunduk.Yayın Total koroner tıkanmanın PTCA ile revaskularize edildiği hastalarda QT dispersiyonundaki değişim(Mebas Basın Yayın ve Tanıtım Ajans San. ve Tic. Ltd. Şti., 1999) Altınmakas, Suat; Dağdeviren, Bahadır; Uyan, Cihangir; Keser, Nurgül; Bulut, Şener; Pektaş, Oralİskemi ventrikül repolarizasyonunda bölgesel bozulmaya neden olarak QT dispersiyonunda (QTD= QT maximum - QT minimum) artışa neden olur. AMAÇ:Çalışmamızın amacı miyokard infarktüsü geçirmiş koroner anjiografide total koroner tıkanması olan semptomatik hastalarda anjioplasti (PTCA) ile revaskularizasyonun ve restenozun QTD üzerindeki etkisini araştırmaktı. YÖNTEM: Bu amaçla başarılı olarak revaskularize edilmiş 34 hasta (11 kadın ortalama yaş:64±5; 23 erkek ortalama yaş:59±7) çalışmaya alındı. Hastaların tamamına PTCA dan sonra 6. ayda restenozu belirlemek için koroner anjiografi yapıldı. OTO ve QTcD (kalp hızına göre Bazett formülü ile düzeltilmiş QTD) PTCA'dan 1 gün önce, 1 gün ve 6 ay sonra alınan istirahat elektrokardiyografilerinden (EKG) Image Tool (2.0 versiyon) programı kullanılarak bilgisayarda hesaplandı. BULGULAR: Ortalama QTD ve QTcD PTCA'dan bir gün sonra anlamlı derecede kısaldı (QTD (ms): 63±13 versus 46±9; QTcD: 65±13 versus 49±8 p<0,05). 6.ayda yapılan koroner anjiografide 12 hastada restenoz belirlendi (4 kadın - 8 erkek; ortalama yaş: 61±6). Restenozlu hastalarda PTCA sonrası 1.gün ile kıyaslandığında 6.ayda QTD ve QTcD'nin anlamlı derecede artmıştı (QTD(ms): 48±8 - 65±8; QTcD: 50±9 - 74±13; p<0,05). Aynı zamanda restenozlu hastaların 6.aydaki QTD ve QTcD'lerinin restenozu olmayan hastalardan anlamlı derecede yüksek olduğunu gözledik. (QTD: 65±8 - 39±7; QTcD: 74±13 - 44±7.p<0,05). SONUÇ: Bu sonuçlara göre başarılı revaskülarizasyon miyokard infarktüsü geçirmiş semptomatik olgularda QTD ve QTcD'yi kısalttığı ve restenoz QTD ve QTcD'yi uzattığı için revaskularize edilecek hastalarda QTD ve QTcD'nin izlenmesi restenozu tahminde faydalı olabilir.