Yazar "Eryiğit, Hatice" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın Plevral ampiyemlerin tedavisinde video-yardımlı torakoskopik cerrahinin rolü(Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Eryiğit, Hatice; Örki, Alpay; Koşar, Altuğ; Akın, Oral; Kıral, Hakan; Ürek, Şenol; Arman, BülentPlevral ampiyemler her yaş grubunu etkileyebilen ciddi bir sağlık problemidir ve tedavisinde halen standart bir yaklaşım yoktur. Bu çalışma plevral ampiyemlerin tedavisinde video-yardımlı torakoskopik cerrahi (VATS)’nin etkinliğini göstermek amacıyla yapıldı. Ocak 1997-Aralık 2004 tarihleri arasında ampiyem tanısı alan 83 hasta çalışmaya alındı. Olguların 54’ü erkek, 29’u kadın ve yaş ortalamaları 39.4 yıl idi. VATS öncesi şikayet süresi ortalama 27.3 gündü. Light’ın plevral efüzyon ve ampiyem sınıflamasına göre hastaların 22’si grup-5, 44’ü grup-6, 17’si grup-7 idi. VATS öncesi genel durumu bozuk 21 hastaya göğüs tüpü takıldı. On üç hastada çeşitli nedenlerle aynı seansta torakotomiye geçildi. VATS esnasında tüm hastalara debridman ve serum fizyolojik ile irrigasyon yapıldı. Tanı için plevra ve parankimden biyopsiler alındı. Elli sekiz (%69.9) hastada VATS ile kür sağlanırken, ortalama drenaj süresi 7.63 gündü. VATS sonrası dönemde ekspansiyon kusuru ve pakiplörit nedeniyle 12 hastada torakotomi gerekti. Torakotomi gerektiren bu olgulardan 10’u grup-7, ikisi ise grup6 idi. Torakotomi ihtiyacı açısından grup-7 ile diğer gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark saptandı (p= 0.006). Postoperatif patolojik incelemede 60 (%72.3) olguda nonspesifik plörit, 19’unda kazeifiye granülomatöz plörit ve dördünde çeşitli tanılar elde edildi. Postoperatif mortalite olmadı; 14 hastada minör komplikasyonlar meydana geldi. Plevral ampiyemlerin tedavisinde VATS güvenilir ve etkin bir yöntemdir. Loküle ve septalı ampiyemlerin tedavisinde erken dönemde yapılan VATS ile debridman, ampiyemin kronikleşmesini önleyerek torakotomi ihtiyacını azaltır.Yayın Plevranın soliter fibröz tümörleri(Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Orki, Alpay; Eryiğit, Hatice; Akın, Oral; Patlakoğlu, Suat; Koşar, Altuğ; Hacıibrahimoğlu, Gökhan; Arman, BülentGiriş: Bu çalışmanın amacı plevranın soliter fibröz tümörlerinin klinik davranışını değerlendirerek nadir görülen bu tümörlerin, optimal cerrahi yöntemini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: 1997 ve 2004 yılları arasında, kliniğimizde soliter fibröz tümör rezeksiyonu yapılan 6 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Opere edilen altı hastanın yaş ortalaması 42.3 idi. Hiçbir hastada asbest temas öyküsü yoktu. Beş olgu semptomatikti. Tüm olgulara torakotomi yapıldı. Beş hastada tümör viseral plevradan, birinde ise parietal plevradan kaynaklanmaktaydı. Olgularımızda tümör total olarak eksize edildi. Ortalama tümör çapı 14 cm (6-24) idi. Patoloji sonuçları altı olguda da plevranın benign soliter fibröz tümörü olarak raporlandı. Olguların hepsinde komplet rezeksiyon yapıldı. Postoperatif mortalite ve major komplikasyon saptanmadı. Ortalama 53.5 aylık takipte rekürrens gözlenmedi. Sonuç: Plevranın soliter fibröz tümörleri nadir görülen neoplazmalardır ve büyük boyutlara ulaşabilir. Komplet cerrahi rezeksiyon, bu tümörlerin optimal tedavisidir ve büyük kitlelerde malignite akılda tutulmalıdır.Yayın Sol üst lob küçük hücreli dışı akciğer kanserinin evrelendirmesinde sol anterior mediyastinotominin değeri(Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2005) Koşar, Altuğ; Örki, Alpay; Kıral, Hakan; Temürtürkan, Kemal; Eryiğit, Hatice; Şenol, Canan DuduAmaç: Anterior mediyastinotomi günümüzde anterior mediyastinal lenf nodlarının, mediyastinumun, pulmoner hilusun ve parankimin değerlendirilmesinde etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Gereç ve Yöntem: 1995-2004 yılları arasında sol üst lob yerleşimli küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanısı konulan 76 olguya evreleme amacı ile sol anterior mediyastinotomi (SAM) yapıldı. Olguların 70’i erkek, 6’sı kadın ve yaş ortalaması 53.4 (25-73) idi. Olguların 19’una rezektabiliteyi değerlendirmek amacı ile ilave olarak intraperikardiyal eksplorasyon yapıldı. Bulgular: SAM neticesinde 45 (%59.2) olguda bir veya birden fazla mediyastinal yapıda (n=61) invazyon tesbit edildi. Bu yapılar; mediyastinal plevra ve yağlı doku (n=18), 5 ve 6 no.lu lenf nodları (n=16), pulmoner arter (n=11), perikard (n=8), aort (n=7) ve inferior pulmoner ven (n=1) idi. Sol anterior mediyastinotomi sonucu operabl kabul edilen 31 olguya aynı seansta standart servikal mediyastinoskopi (SSM) yapıldı ve 5 olguda metastatik lenf nodu bulunduğu için 26 olguya torakotomi uygulandı. Torakotomi yapılan 3 olguda perioperatif dönemde kardiyak problemler gelişmesi, 2 olguda desenden aorta invazyonu nedeni ile rezeksiyon yapılamadı. Rezeksiyon yapılan 21 olgunun 1’i dışında hepsine komplet rezeksiyon yapıldı. Mortalite görülmedi. Komplikasyon olarak, SAM’den 13 ay sonra tümör ekilimine bağlı insizyon yerinde tümör (n=1), geçici ses kısıklığı (n=2) ve yara yeri enfeksiyonu (n=2) saptandı. Sol anterior mediyastinotominin spesifitesi %100, sensivitesi %95.7 olarak bulundu. Sonuç: Sol anterior mediyastinotomi; küçük hücreli dışı sol üst lob tümörlerinin evrelendirilmesinde standart servikal mediyastinoskopi ile birlikte kullanılmalıdır. SAM ve intraperikardiyak eksplorasyonun rezektabilite tayinindeki güvenilirliği % 90’ın üzerindedir. Bu sayede gereksiz torakotomiler önlenebilir. Bu yöntem deneyimli ellerde güvenle uygulanabilir ve komplikasyon oranları düşüktü.Yayın Spontan pnömotoraks: 348 olgunun geriye dönük olarak değerlendirilmesi(Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dernegi, 2009) Demirhan, Recep; Koşar, Altuğ; Eryiğit, Hatice; Kiral, Hakan; Yıldırım, Mehmet; Arman, BülentAMAÇ Spontan pnömotoraks’lı (SP) hastalar iki gruba ayrılarak yaş, cinsiyet, tanı yöntemleri, uygulanan tedavi şekli ve sonuçları açısından geriye dönük olarak değerlendirildi. GEREÇ VE YÖNTEM Haziran 1997 ile Mayıs 2005 tarihleri arasında SP nedeniyle tedavi edilen 348 hasta (320 erkek, 28 kadın; ort. yaş 34,5; dağılım 14-80) çalışmaya alındı. Hastaların 274’ü (%78,7) primer SP’li, 74’ü (%21,3) sekonder SP’li idi. Sekonder SP’li hastalarda tüberküloz en sık sebepti. Hastaların %10’una ilk tedavi olarak nazal oksijen ve aspirasyon, %90’ına tüp torakostomi uygulandı. BULGULAR Nazal oksijen ve aspirasyon ile başarı oranı primer SP’li hastalarda %85,7, sekonder SP’li hastalarda %66,7 olarak bulundu. Tüp torakostomi ile başarı oranı primer SP ve sekonder SP’li hastalarında benzerdi (%88,4 ve %85,7). Tüp torakostominin başarısız olduğu primer SP’li 29 (%11,6) hastanın 15’ine aksiller torakotomi, 14’üne video yardımlı torakoskopik cerrahi (VATS) yapıldı. VATS ile cerrahi uygulanan bir (%7,1) hastada nüks meydana geldi. SONUÇ Tüp torakostominin başarı oranı hem primer SP’li, hem de sekonder SP’li hastalarda yüksektir. Bununla beraber tüp torakostominin başarısız olduğu hastalarda cerrahi yöntemler güvenle ve düşük nüks oranları ile uygulanabilir.