Yazar "Bozkurt, Serpil" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın 10 haftalıktan önceki istemli gebelik sonlandırılmasında kullanılan manuel vakum aspirasyonundan önce 400 ?g oral ve vaginal misoprostolün karşılaştırılması(Maltepe Üniversitesi, 2012) İlter, Erdin; Çelik, Aygen; Gündüz, Tonguç; Haliloğlu, Berna; Küçükaşçı, Meryem; Benhabib, Moşe; Bozkurt, Serpil; Özekici, ÜmitAmaç: Bu çalışmanın amacı 10 haftadan küçük gebeliklerin terminasyonu için kullanılan cerrahi evakuasyonun 3 ve 6 saat öncesi kullanılan 400 ?g oral ve vaginal misoprostolün etkinliği ve tolerabilitesinin karşılaştırılması Gereç ve Yöntemler: Kliniğimizde en sık kullanılan 4 misoprostol rejiminin kullanıldığı 210 hasta retrospektif olarak değerlendirildi; Evakuasyondan 3 saat önce oral 400 ?g (O3), 6 saat önce oral 400 ?g (O6), 3 saat önce ovaginal 400 ?g (V3), 6 saat önce vaginal 400 ?g (V6). Bulgular: Dozajına, kullanım yoluna ve zamanlamasına bakılmaksızın misoprostolün servikal dilatasyon üzerine belirgin etkisi vardır. Dilatasyon ihtiyacı kontrol grubuna kıyasla tüm misoprostol gruplarında belirgin olarak azdır. Diğer dört gruba kıyasla kontrol grubunda %5.8 oranla aşırı miktarda kan kaybı izlenmiştir. Postoperatif inceleme, hematocrit düşüşü, endometrial kalınlık ve analjezik ihtiyacı tüm gruplarda benzer bulunmuştur. Preoperatif VAS skorları O6 ve V6 gruplarında yüksekti. En sık görünen yan etki bulantı olup, özellikle oral (O3, O6) gruplarda belirgindi. Sonuç: Analiz 10 haftalık ve öncesi gebeliğin istemli sonlandırılmasından 3 saat önce alınan 400 ?g vaginal misoprostolün ideal kullanım yolu ve dozajı olarak göstermektedir.Yayın Anterior lokalizasyonlu kistik higroma(Maltepe Üniversitesi, 2012) Çelik, Aygen; İlter, Erdin; Haliloğlu, Berna; Gündüz, Tonguç; Ulu, İpek; Bozkurt, Serpil; Özekici, ÜmitKistik higroma fetal dönemde %80 posterior servikal bölgede görülen kromozomal anomalilerle birlikteliği olan yapısal konjenital anomalidir. Bu yazıda anterior lokalizasyon gösteren normal karyotipli kistik higroma olgusu sunulmaktadır. 32 yaşında multigravid hastanın ikinci gebeliğinin 17. haftasında anterior çene kitlesi olan erkek fetus tespit edildi. Normal karyotipi olan fetus postpartum solonumu tıkayan kistik higroma nedeniyle başka merkezde sklerozan terapi aldı.. Şu anda 15 aylık olan fetusun tek gözde körlük dışında nörolojik gelişimi 3 ay geriden gelmektedir. Kistik higroması olan fetuslar normal karyotipte olsa bile olumsuz perinatl sonuçları olan bir durumdur. Bu yüzden antenatal boyun kitlesi tanısı alan fetuslarda karyotipleme normal olsa bile kistik higroma ve olumsuz perinatal sonuçlar akılda tutulmalıdır.Yayın Asemptomatik ZKTBPostmenopozal Kadınlarda Transvajinal Patolojileri Değerlendirmedeki Yeri(2012) Çelik, Cem; Temel, İkbal; Abalı, Remzi; Boran, Ahmet Birtan; Ünlüer, Ayşe Nurcan; Yüksel, Mehmet Aytaç; Bozkurt, SerpilAmaç: Asemptomatik postmenopozal kadınlarda,transvajinal ultrasonografiografi (TV-USG)ile endometrial kalınlık değerlendirmesinin,endometrium kanserinin erken tanısındaki etkinliğini ve endometrial kalınlıkla endometriumkanseri risk faktörleri arasındaki ilişkiyi retro-spektif olarak araştırmayı amaçladık,Materyal ve Metod: S,B, İstanbul Eğitim veAraştırma Hastanesi Menopoz Polikliniğine Haziran 2008- Ağustos 2009 tarihleri arasındarutin kontroller için başvuran asemptomatikpostmenopozal kadınların, bilgisayar ve dosyakayıtları incelenerek retrospektif olarak yapıldı, Bulgular: Endometrial kalınlığı >5 mm bulu-nan 54 (%13,5) hastaya endometrial örneklemeyapıldı, Histopatolojik inceleme sonucunda, 1vakada atipik kompleks hiperplazi (%0,3), 14vakada endometrial polip (% 3,5), 7 vakada pro-liferasyon bulguları (% 1,8) ve 32 vakada (% 8)normal histolojik bulgular saptandı, Endometrialkalınlığı ? 5 mm olan postmenopozal hastalarda;diabetes mellitus, hipertansiyon ve yüksek vücutkitle indeksi istatistiksel olarak anlamlı derecedefazla bulundu, Daha önce hormon replasman te-davisi alanlar ve sigara kullanan vakalarda en-dometrial kalınlık diğerlerinden istatistiksel olar-ak anlamlı derecede ince bulundu, Sonuç: Asemptomatik postmenopozal kadınlardarutin TV-USG, kanser tarama yöntemi olarakanlamlı bulunmasa da postmenopozal riskligrubun tanımlanması ve takibinde invazif olmay-an, tanıya yardımcı bir yöntemdir,Yayın Comparison of serum androgens and endometrial thickness in obese and non-obese postmenopausal women(2010) Barut, Aykut; Harma, Müge; Harma, Mehmet İbrahim; Arıkan, Deniz Cemgil; Bozkurt, Serpil; Arıkan, İlker İnanAmaç: Bu çalışmamızda, endometrial kalınlık ve serum androjen seviyelerinin obez ve obez olmayan hastalardaki farklılığı araştırılmıştır. Gereç ve Yöntemler: 32 obez olmayan (BMI<30) ve 48 obez (BMI?30) hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların serum testosteron, serbest testosteron, androstenedion, DHEAS, SHBG seviyeleri ölçüldü ve transvajinal ultrasonoğrafi yapıldı. Bulgular: Obez hastaların serbest testosteron seviyeleri ve endometrial kalınlığı anlamlı olarak yüksek tespit edilirken; SHBG seviyeleri anlamlı olarak düşük bulundu. Endometrial kalınlığı 5mm’den büyük olan 17 hastadan 8 tanesinde endometrial patoloji tespit edildi. Sonuç: Bu sonuçlarla; obezitenin, post-menopozal kadınlarda androjen hormonları üzerinden endometrial karsinoma ve diğer patolojiler için bir risk faktörü oluşturabiliceği akılda bulundurulmalıdır.Yayın Comparison of the acute alterations in serum bone turnover markers and bone mineral density among women with surgical menopause(ELSEVIER SCIENCE BV, 2011) Bahar, Sengul; Abali, Remzi; Guzel, Savas; Bozkurt, Serpil; Guzel, Eda Celik; Aral, Hale; Boran, Ahmet BirtanObjective: To determine the effect of a sudden decrease in estrogen levels via bilateral oophorectomy on serum turnover markers and to examine their correlation with bone mineral density (BMD). Study design: This study included 51 women who had regular menses preoperatively and underwent bilateral oophorectomy for benign reasons. These women did not have any systemic disease or drug use that would influence bone metabolism. For each woman, spine and femur BMD were measured preoperatively and sixth months after surgery. Serum C-terminal telopeptide (CTX) and bone alkaline phosphatase (BAP) were measured preoperatively and at the first and sixth months after surgery. Correlations between bone turnover markers and BMD were pre- and post-operatively analyzed. Results: The mean serum CTX and BAP concentrations at the first and sixth postoperative months were significantly higher compared to the preoperative measurements (p = 0.001). Spine BMD values at the sixth postoperative month was significantly lower compared to preoperative period (p = 0.0001). There was a significant negative correlation between spine BMD values and BAP levels both in the preoperative period and at the sixth postoperative month (r = -0.407, p = 0.001), whereas a significant positive correlation between serum CTX and BAP was noted at this time periods (r = 0.615, p < 0.001). Conclusions: The results of this study showed that serum BAP and CTX levels rapidly increase in women after bilateral oophorectomy. Therefore, these markers (especially BAP) could be useful in the evaluation of osteoporosis risk in the early period of surgical menopause. (C) 2011 Elsevier Ireland Ltd. All rights reserved.Yayın Comparison of uterine artery blood flow with levonorgestrel intrauterine system and copper intrauterine device(ELSEVIER SCIENCE INC, 2011) Haliloglu, Berna; Celik, Aygen; Ilter, Erdin; Bozkurt, Serpil; Ozekici, UmitBackground: As a contraceptive method, we investigated whether the levonorgestrel-releasing intrauterine system (LNG-IUS) has any effect on uterine artery blood flow when compared with copper intrauterine device (IUD). Study Design: Sixty women with copper IUD and 60 women with LNG-IUS were included in the study. The age, gravidity, parity, body mass index (HMI) and menstrual flow pattern using a pictorial chart were recorded. All women were assessed by ultrasonography at the preinsertion period and 1 year after insertion. The pulsatility and resistance indices (PI and RI, respectively) of the uterine artery and endometrial thickness were evaluated in the preinsertion and postinsertion periods. Results: In copper IUD users, preinsertion and postinsertion ultrasonographic assessments were not significantly different. However, postinsertion RI was significantly higher compared with preinsertion RI in LNG-IUS users (p=.001). The PI was also increased 1 year after insertion, but it did not reach statistically significant levels (p=.08). Endometrial thickness was also significantly decreased in the postinsertion period in women with LNG-IUS (p=.04). Conclusion: The significant increase in uterine artery RI in LNG-IUS users 1 year after insertion might be due to its local progestational effects. It might also indicate the mechanism of the LNG-IUS in reducing menstrual blood flow. (C) 2011 Elsevier Inc. All rights reserved.Yayın Fluid intake and voiding parameters in asymptomatic Turkish women(SPRINGER LONDON LTD, 2012) Haliloglu, Berna; Peker, Hakan; Ilter, Erdin; Celik, Aygen; Kucukasci, Meryem; Bozkurt, SerpilFor an accurate evaluation of bladder diaries, we aim to investigate normal urinary habits and determining factors on functional bladder capacity, frequency, and 24-h volume in the bladder diaries of asymptomatic women. One-hundred and fifteen asymptomatic women who recorded a 24-h bladder diary were included in the study. Linear regression analyses were used to explore associations between diary values and patient characteristics. Total number of voids was related to age, body mass index, total voided volume, total fluid intake, total diuresis rate, and maximum fluid intake in one go. Maximum, average, and minimum volumes per void were found to be related to body mass index, total voided volume, total fluid intake, total diuresis rate, and maximum fluid intake. When we used multiple regression analysis, only maximum fluid intake was found to be related to the total number of voids, maximum, average, and minimum volumes per void. Maximum fluid intake rather than total voided volume seems to be an important determinant factor for total number of voids and functional bladder capacity.Yayın Hemodiyaliz hastalarında hormon profilleri ve menstrüel siklusla ilişkisi(2011) Bozkurt, Serpil; Arıkan, İlker; Arıkan, Deniz Cemgil; Turgut, EmreAmaç: Kronik böbrek yetmezliği (KBY) nedeniyle hemodiyalize giren hastaların menstrüel öykü ile birlikte, hormon seviyelerine ve diğer biyokimyasal faktörlerine bakarak, menstrüel bozuklukların altında yatan mekanizmayı araştırmak. Gereç ve yöntem: Çalışmamıza, reprodüktif yaş grubunda, hemodiyalize giren 30 hasta ile 30 sağlıklı kadın alındı. Olguların demografik özellikleri, hormon profilleri, biyokimyasal değerleri ve ultrasonografik olarak ölçülen endometriyal kalınlıkları karşılaştırıldı. Ayrıca hemodiyaliz hastalarının diyaliz programına alınmadan ve alındıktan sonraki detaylı menstrüel ve jinekolojik öyküleri alındı ve menstrüasyon şekillerine göre hormonal, hematolojik ve biyokimyasal değerleri karşılaştırıldı. Bulgular: Hasta ve kontrol grubu arasında yaş, VKİ, gravida, parite, abortus ve küretaj açısından istatiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmedi (p>0,05). Hemodiyaliz grubunda kontrol grubuna göre hemoglobin ve hematokrit değerleri istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu (p<0,05). Hemodiyaliz grubunda FSH değerleri daha yüksek, östradiol değerleri daha düşük bulunmasına rağmen her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0,05). Hasta grubunda LH ve prolaktin değerlerinin ortalaması kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksekti (p<0,05). Hasta ve kontrol grubu arasında ultrasonografik olarak ölçülen endometrial kalınlık ortalama değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0,05). Hemodiyaliz sonrası amenore gelişen hastaların LH ve prolaktin değerleri amenore gelişmeyen hastalara göre daha yüksek, FSH, östradiol ve TSH değerleri ise daha düşük olarak saptandı. Fakat bulunan bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0,05). Sonuç: KBY hastalarında görülen menstrüel bozuklukların etyolojisindeki en önemli faktör, bu hastalarda saptanan LH ve prolaktin yüksekliğidir. Hemodiyaliz bu hastaların yaşam sürelerini uzatan ve hipotalamus-hipofiz-over aksının düzelmesini sağlayan başarılı bir tedavidir.Yayın Hormone profiles and their relation with menstrual cycles in patients undergoing hemodialysis(2011) Arıkan, Deniz Cemgil; Bozkurt, Serpil; Arıkan, İlker; Turgut, EmreObjective: To investigate the etiology of menstrual disorders among patients undergoing hemodialysis due to chronic renal failure by assessing menstrual history, serum hormone levels and other biochemical factors. Material and methods: Thirty patients undergoing hemodialysis and 30 healthy women at reproductive age were enrolled in our study. Demographic characteristics, hormonal and biochemical data, sonographically measured endometrial thickness values of the subjects were compared. In addition, the present and the pre-hemodialysis menstrual pattern of the patients undergoing hemodialysis were recorded. The hormonal, hematological and biochemical data of the patients were compared according to their menstrual patterns. Results: No statistical significance was seen between age, BMI, gravida, parity, abortion and curettage among groups (p>0.05). Hemoglobin and hematocrit levels were significantly lower in the hemodialysis group than in the control (p<0.05). Although serum FSH levels were higher and estradiol levels were lower in the hemodialysis group, these differences were not statistically significant (p>0.05). Mean serum LH and prolactin levels were significantly higher in the hemodialysis group compared to the control (p<0.05). No statistically significant difference was noted for endometrial thickness between the groups (p>0.05). Serum LH and prolactin levels were higher and serum FSH, estradiol and TSH levels were lower in patients who developed amenorrhea after hemodialysis treatment when compared to non-amenorrheic subjects. However, these differences were not statistically significant (p>0.05). Discussion: The most important factor in the etiology of menstrual disorders seen in chronic renal failure patients was high serum LH and prolactin levels. Hemodialysis is a successful treatment that extends life expectancy and ameliorates the hypothalamo- pituitary-ovarian axis in chronic renal failure patients.Yayın HORMONE PROFILES AND THEIR RELATION WITH MENSTRUAL CYCLES IN PATIENTS UNDERGOING HEMODIALYSIS(Galenos Yayincilik, 2011) Arikan, Deniz Cemgil; Bozkurt, Serpil; Arikan, Ilker; Turgut, EmreObjective: To investigate the etiology of menstrual disorders among patients undergoing hemodialysis due to chronic renal failure by assessing menstrual history, serum hormone levels and other biochemical factors. Material and methods: Thirty patients undergoing hemodialysis and 30 healthy women at reproductive age were enrolled in our study. Demographic characteristics, hormonal and biochemical data, sonographically measured endometrial thickness values of the subjects were compared. In addition, the present and the pre-hemodialysis menstrual pattern of the patients undergoing hemodialysis were recorded. The hormonal, hematological and biochemical data of the patients were compared according to their menstrual patterns. Results: No statistical significance was seen between age, BMI, gravida, parity, abortion and curettage among groups (p>0.05). Hemoglobin and hematocrit levels were significantly lower in the hemodialysis group than in the control (p<0.05). Although serum FSH levels were higher and estradiol levels were lower in the hemodialysis group, these differences were not statistically significant (p>0.05). Mean serum LH and prolactin levels were significantly higher in the hemodialysis group compared to the control (p<0.05). No statistically significant difference was noted for endometrial thickness between the groups (p>0.05). Serum LH and prolactin levels were higher and serum FSH, estradiol and TSH levels were lower in patients who developed amenorrhea after hemodialysis treatment when compared to non-amenorrheic subjects. However, these differences were not statistically significant (p>0.05). Discussion: The most important factor in the etiology of menstrual disorders seen in chronic renal failure patients was high serum LH and prolactin levels. Hemodialysis is a successful treatment that extends life expectancy and ameliorates the hypothalamo-pituitary-ovarian axis in chronic renal failure patients.Yayın Laparoscopic surgery of interstitial (cornual) pregnancy, a case report(2010) Bozkurt, Serpil; Günenç, Ziya; Çelik, Aygen; Özekici, Ümit; Bingöl, Banu24 yaşında bekar bir bayan hastada görülen intertisyel (kornual) ektopik gebelik vakasının laparoskopik kornuostomi uygulanarak, başarılı bir şekilde tedavisi sunulmuştur. Tanı konulmasını takiben; önce metotreksat tedavisine alınan hastada, 2. metotreksat uygulaması sonrası gelişen kasık ağrısı şikayeti nedeniyle yapılan transvajinal ultrasonografide, intraabdominal kanama bulguları görülmüştür. Hemoglobin seviyesinin 12.8 gr/dl’den 11.8 gr/dl’ye düşmesi ve beta hCG düzeyinin 8,314 mIU/ml’den 11,541 mIU/ml’ye yükselmesi üzerine, hasta laparoskopiye alınmıştır. Bu makalede intertisyel gebeliklerde laparoskopik uygulamalar ve diğer tedavi seçenekleri (medikal tedavi ve laparotomi) irdelenmiştir.Yayın Nadir bir virilizasyon nedeni; 3-beta hidroksisteroid dehidrogenaz enzim eksikliğine bağlı konjenital adrenal hiperplazi(Maltepe Üniversitesi, 2010) İlter, Erdin; Çelik, Aygen; Haliloğlu, Berna; Ercan, G; Yücel, E; Bozkurt, Serpil; Özekici, ÜmitAmaç: Steroid hormonların yapımında gerekli olan enzimlerin kısmi veya tam eksiklikleri infant döneminde veya sonrasında hafif dereceden ağır derecelere kadar geniş bir semptomlar spektrumuna neden olabilmektedir. Bu yazımızda oldukça nadir görülen,kadınlarda virilizasyon ve labial füzyon gibi semptomlara neden olabilen 3 beta hidroksi steroid dehidrogenaz enzim eksikliği tespit ettiğimiz bir olguyu sunmak istedikYayın Primary omental pregnancy: case report(2011) Haliloglu, Berna; Çelik, Aygen; Ilter, Erdin; Küçükaşçı, Meryem; Yener, Neşe; Manukyan, Manuk Norayık; Bozkurt, Serpil; Özekici, ÜmitPrimary omental pregnancy is an extremely rare type of ectopic pregnancy. It can be primary or secondary to a tubal pregnancy that aborts out of the fimbria and reimplants in the peritoneal cavity. We present a case in which a 27-year-old woman admitted to emergency department with severe abdominal pain. There was no gestational sac in the endometrium, however, marked free fluid and normal ovaries were demonstrated in transvaginal ultrasound. She was diagnosed as ruptured ectopic pregnancy and laparotomy was carried out. In exploration, bilateral tubes and ovaries were intact. An omental pregnancy was detected and partial omentectomy was performed. Histopathologic evidence of neovascularization confirmed the diagnosis of "primary omental pregnancy". The primary omental pregnancy should be considered in the cases with diffuse hemorrhage and normal appearance of bilateral tubes and ovaries in exploration. Copyright © 2011 by Türkiye Klinikleri.Yayın Rahim içi araç kullanan kadınlarda gelişen menorajinin uterin kan akımı ile ilişkisi(Maltepe Üniversitesi, 2010) Haliloğlu, Berna; Çelik, Aygen; İlter, Erdin; Gündüz, Tonguç; Bozkurt, Serpil; Özekici, ÜmitAmaç: Rahim içi araç (RİA) kullanımı ve buna bağlı menoraji gelişen olgularda uterin kan akımının etkilenip etkilenmediği konusunda literatürde değişik çalışmalar bulunmaktadır. Çalışmamızda rahim içi araç kullanan ve menoraji gelişmeyen kadınlar ile rahim içi araç kullanan ve menoraji gelişen kadınların uterin arter Doppler indekslerinin hiçbir kontraseptif yöntem kullanmayan kadınlarla karşılaştırılması planlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya Maltepe Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı polikliniğine başvuran 90 RİA'lı hasta ve herhangi bir kontraseptif kullanmayan 30 hasta çalışmaya dahil edildi. RİA kullanan hasta grubu 2 alt gruba ayrıldı. Menorajisi olan (grup I) (n=29) ve menorajisi olmayan (grup II) (n=61). Gruplar yaş, gravida, parite, abortus, RİA kullanım süresi, uterin arter (UA) pulsalite indeksi (PI) ve rezistans indeksi (RI) açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Her 3 grup arasında UA-PI ve UA-RI açısından anlamlı farklılık elde edilemedi. Ancak post-hoc analiz yapılarak gruplar karşılaştırıldığında grup I UA-PI, anlamlı olarak grup III UA-PI'dan daha düşük idi (p=0.038). Sonuç: RİA kullanan ve menoraji gelişen kadınlarda normale göre düşük UA-PI değerleri saptansa da, RİA kullanıcılarında menorajiyi saptamakta yeterince kuvvetli bir belirteç olmayabileceğini düşünmekteyiz.Yayın Report of surgical correction of a cervicovaginal agenesis case: cervicovaginal reconstruction with pudendal thigh flaps(TERMEDIA PUBLISHING HOUSE LTD, 2013) Abali, Remzi; Kuvat, Samet Vasfi; Bozkurt, Serpil; Kayhan, Arda; Yuksel, Mehmet Aytac; Caliskan, Hatice…