Yazar "Akgün, Serdar" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Yayın Ciddi pulmoner hipertansiyonu olan hastalarda mitral kapak cerrahisi sonuçlarımız(Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği ile Türk Göğüs Cerrahisi Derneği, 2003) Civelek, Ali; Tekeli, Atike; Akgün, Serdar; Yıldırım, Tekin; İsbir, Selim; Öz, Mine; Aksoy, Nazan; Arsan, SinanAmaç: Ciddi pulmoner hipertansiyon, mitral kapak replasmanı ve sonrasındaki önemli morbidite ve mortalite faktörlerinden birisidir. Çalışmamızda son iki yılda ameliyat ettiğimiz, ciddi pulmoner hipertansiyonlu mitral kapak hastalarının erken dönem sonuçlarını vermekteyiz. Materyal ve Metod: Ocak 2001 - Kasım 2002 tarihleri arasında ciddi pulmoner hipertansiyonlu 63 hastaya mitral kapak cerrahisi uygulandı. Hastaların 38'i (%60.3) kadın, 25'i (%39.7) erkek olup, ortalama yaşı 49.5 ± 10.5 (24-68) idi. Preoperatif dönemde 38 hasta (%60.3) New York Heart Association (NYHA) fonksiyonel sınıf IV, 15 hasta (%23.8) NYHA III ve 10 hasta (%15.8) ise NYHA II efor kapasitesinde idi. Tüm hastalar preoperatif olarak iki boyutlu transtorasik ve Doppler ekokardiyografi ile değerlendirildi. Otuz hastaya (%47.6) mitral kapak replasmanı (MVR) uygulanırken, 15 hastaya (%24) kombine MVR ve aortik kapak replasmanı, 18 hastaya (%28.5) ise MVR ve triküspid kapağa de Vega annuloplasti uygulandı. Bulgular: Erken mortalite %7.93 (5 hasta), geç mortalite %1.7 (1 hasta) idi. Hastaların postoperatif fonksiyonel kapasitelerinde belirgin bir artış gözlendi: 20 hasta (%35) NYHA I, 31 hasta (%55) NYHA II, 6 hasta (%10) ise NYHA III efor kapasitesinde idi (p < 0.05). Sistolik pulmoner arter basıncı ortalama 83.06 ± 12.9 mmHg'dan, 39.6 ± 14 mmHg'ya düştü (p < 0.001). Sonuç: Ciddi derecede pulmoner hipertansiyonu olan kapak hastaları cerrahi tedaviden fayda görmektedirler ve cerrahi tedavi bu hastalarda güvenle uygulanabilir.Yayın Eş zamanlı karotis endarterektomi ile miyokardiyal revaskülarizasyonun erken dönem sonuçları(Turkish Society of Cardiovascular Surgery and the Turkish Society of Thoracic Surgery, 2004) Yıldırım, Tekin; Akgün, Serdar; Sur, Haydar; Kınıkoğlu, Hakan; Bilgin, Feyza; Arsan, SinanBackground: Surgical treatment of concomitant coronary and carotid artery disease is controversial. Our operative strategy is to perform simultaneous carotid endarterectomy and myocardial revascularization in conjunction with cardiopulmonary bypass with moderate hypothermia. We report our experience this procedure and its short-term results. Methods: From March 2001 to January 2003, 37 consecutive patients underwent simultaneous carotid endarterectomy and myocardial revascularization in our center. Mean age of the patients was 69.1 ±8.8 years, and 28 patients were 65 years old or older. There were 30 men and seven women. Fourtyfive point nine percent of patients were neurologically symptomatic and 40.5% had bilateral carotid stenosis. The indication for carotid endarterectomy was lumen diameter reduction of more than 70%, thrombogenic endovascular morphology or both. Carotid endarterectomy was performed in conjunction with cardiopulmonary bypass on the beating heart with moderate hypothermia, hemodulition and systemic heparinization for additional cerebral protection. Results: Two (5.4%) patients died in postoperative early period. One of these patients died due to multiorgan failure following stroke and low cardiac output, other by reason of complications of pulmonary following stroke. There were four perioperative neurologic complications. Two (5.4%) of these patients have developed permanent deficit and died in postoperative early period. Others have recovered completely. There was one (2.7%) perioperative myocardiyal infarction. Thirty-five patients were alive in during study and traced for a mean follow-up of 9.6 months; total follow-up time is 358 patient-months. There were no neurological or cardiac problem. Conclusions: We believe that simultaneous carotid endarterectomy and myocardial revascularization can be performed with acceptable mortality and morbidity.Yayın Pulsatil akım kardiyopulmoner bypass sonrası S100B protein salınımını azaltmıyor(Türk Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği & Türk Göğüs Cerrahisi Derneği, 2003) Civelek, Ali; Akgün, Serdar; Roth, Matthias; Tekeli, Atike; Aksoy, Nazan; İsbir, Selim; Arsan, Sinan; Klövekorn, Wolf PeterAmaç: S100B proteininin kardiyak operasyon ve kardiyopulmoner bypass sonrası görülebilen serebral hasarın bir göstergesi olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı serum S100B proteinini kullanarak, kardiyopulmoner bypass sonrasında görülebilen serebral hasara, pulsatil akımlı kardiyopulmoner bypassın etkisini araştırmaktı. Materyal ve Metod: Elektif koroner bypass ameliyatı planlanan 30 hasta randomize olarak iki gruba ayırıldı (Grup A pulsatil akım, Grup B devamlı akım). Bütün hastalarda pulsatil ve devamlı akım sağlayabilen döner başlıklı pompa kullanıldı. Tüm hastalardan ameliyat öncesi, kardiyopulmoner bypass başlangıcında, aort klempi kaldırılmadan, cilt kapatılırken, ameliyat sonrasında 6. ve 12. saatlerde kan örneği alınarak saklandı. Elde edilen serumlardaki S100B seviyesi immunoluminometrik yöntemle ölçüldü. Bulgular: Her iki grup yaş, anastomoz sayısı, kardiyopulmoner bypass ve aort klemp zamanı, ventilasyon zamanı ve yoğun bakımda kalış süreleri açısından karşılaştırıldı. Her iki grupta ameliyat sonrası S100B değerleri ameliyat öncesi değerlere göre önemli ölçüde yükseldi (p < 0.001). Devamlı akım uygulanan gruptaki S100B değerleri, özellikle aort klempi kaldırıldığında ve cilt insizyonu kapatılırken alınan kan örneklerinde diğer gruba oranla yüksek çıkmasına rağmen (1.7'e karşın l ve 2.2'ye karşın 1.74 mug/L; p > 0.05), her iki gruptaki S100B seviyeleri arasındaki fark hiçbir dönemde anlamlı bulunamadı. Sonuç: Kardiyopulmoner bypass sırasında serum S100B değeri anlamlı derecede yükselmektedir. Kardiyopulmoner bypass sırasında uygulanan pulsatil akım devamlı akımla karşılaştırıldığında, pulsatil akımın kardiyopulmoner bypass ve sonrasında S100B salınımma anlamlı etkisi olmadığı görülmüştür. Bu sonuçlar pulsatil akımın serebral hasarı azaltıcı etkisi olmadığını göstermektedir.